Advert
Advert
SIRRIN VE KIZALAR KÖYÜ’NDE ALEVİ-BEKTAŞİ İNANÇ İZLERİ
Aşir Kayabaşı

SIRRIN VE KIZALAR KÖYÜ’NDE ALEVİ-BEKTAŞİ İNANÇ İZLERİ

Reklam

Urfa’da Alevi-Bektaşi varlığı, tartışılmasına bile tahammül edilmeden yok sayılır. Oysaki, 16. yüzyılda İdris-i Bitlisi’nin, Selim Şahı (Yavuz Sultan), Şah İsmail’e karşı kışkırtıp, yönlendirmesiyle nice yurt ve yuvaların “viran” edildiği bilinmektedir.

      Zira, “Urfa, 1514 tarihinde Safavi hükümdarı Şah İsmail’in valisi Sultan Kaçar’ın elinde bulunuyordu. Yavuz Sultan Selim Han, 1514’te İran Seferi sırasında Akkoyunlu şehzadelerinden Osmanlı devletine sığınmış olan komutanı Murat Bey (ö.1514) komutasında bir kuvvet göndererek Diyarbakır’ı zapt etmek istemişti. Fakat o sırada Urfa valisi olan Eçe Sultan Kaçar, bu kuvveti bozmuştu.”1.

      Bu konuda Urfa kaynaklarında pek yeterli bilgi yoktur. Hatta 16. Yüzyıl Tapu Tahrir defterlerindeki kayıtların da kayıp olduğu belirtilir:  

     “Bunu anlayabilmek için yine de Urfa Tahrir Defterlerine başvurmak yeterlidir. Ancak, “Ne yazık ki birçok sancak gibi Ruha’nın da 16. Asır sicil kayıtları kayıptır.

      TD 64’te Ruha Sancağına 190 köyün kayıtlı olduğu görülmektedir. Bunlardan 53’ü meskûn vaziyette olup, diğer 137 köy nüfus bulunmayan “virân” yerlerdir. Öyle ki toplam köy sayısının %72’si yerleşme sahası olmaktan çıkmıştır.

     Bunun sebebi daha önce de belirtildiği gibi Osmanlı-Safavi mücadelesi sırasında bölgenin fevkalede mutazarrır olmuş olması ve ahalinin dağılmasıdır.”2.

           Bundan çok zevk duyan İdris-i Bitlisi, Zafer Osmanlı’nındır. Der ve “zafer gecesini” de büyük bir keyifle yazdığı Selimşahnâme de:

     “Gel Saki, eğlence meclisimizi donat, savaşta düşmanın kanıyla kadehi doldur… Gel Saki, kadehi ele ver. Ver de kılıç, düşmanın kanıyla serhoş olsun… Gel eğlence gecesi kadeh içelim. Şarabı düşmanın kanı gibi iç…”3. kindarlığına kapılır.

      Bu düşünce ve algı yönetimi ile Osmanlı devrinde bu defa ülke genelinde Alevi-Bektaşiler hakkında Şeyhülislam Ebu Suud Efendinin birçok fetvası ortaya çıkar.

 

       FETVA:

       MESELE: 479 “Kızılbaş taifesinin şer’an kıtâli helal olup, katleden gâzî ve kızılbaş taifesi- nin ellerinde maktul olanlar şehîd olurlar mı?

       ELCEVAB: “Olur, gâzâ-i ekber ve şehâdet-i ‘azîmedir. (A.225b)”4

 

      Urfa kaynakları bu zulüm karşısında suskun, bu tarihte buralarda ne olduğunu ancak “viran” köylerin sayısını vermekle yetiniyor. Fakat bu konuya ilişkin yazarımız Mehmet Emin Üner “Osmanlı’dan Cumhuriyete Urfa Tarihi” adlı eserinde şu kadarını ifade ediyor.

      “Bölgenin idari taksimatının da doğrudan doğruya İdris-i Bitlisi ve Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından tamamlandığı anlaşılmaktadır. Bu hususta İdris-i Bitlisi’ye boş “ahkâm kağıtları” (Alevi-Bektaşi Türkmen (kızılbaş) köy, çiftik ve diğer emlâklarının istediği kişilere dağıtılması için içerisi İdris-i Bitlisi tarafından doldurulacak boş fermanlar gönderilir.) gönderilerek sancak tevcih edilen beylere yollanması istenmiştir.

       Bunların 22’si berat, 1’i beylerbeyi beratı, 7’si istimaletnâme olmak üzere toplam 30 adet olduğu anlaşılmaktadır.”5.

          Dr. Mehmet Emin Üner’in “Aşiret, Eşkıya ve Devlet” adlı eserinde de bu Anterli Türkmen Boyunun yerleşik olduğu köyleri şöyle sıralar:

         Urfa Kabahaydar Nahiyesine Bağlı; Anterli Cemaati köyleri, Bözöyük, Akviran, Koşuca, Muhsin Viran, Saruca Kaya, Karacaviran, Kontaracık”6.

      Bunu teyid eden bir sözlü gerçek ise, “Urfa Badıllı aşireti Reisi Said Beğ’in Kısas köyüne geldiğinde Hacı Bakır’a misafir olduğunu, konuşma ve görüşmelerinde, Badıllı Said’in Alevi Kemallar’a, yakın olduklarını belirterek, siz bizim asıl amcaoğullarımızsınız dediğini ve birinci dereceden akrabaları olduğunu belirttiğini duyduğunu Kısaslı merhum Mustafa Duzi aktarmıştır.”

       Bu ifadelere Murat Küçük, Culap deresi yöresinde yerleşik Begdili (Badıllı) Türkmenlerinin inançlarına şöyle bir açıklık getirir:” Bu dere boyunca bir zamanlar tam on dört Türkmen köyü varmış.

       Dertli Divanî’nin Dedesi Ahmet Baba, 1920’li 30’lu yıllarda Hacı Bektaş Veli Dergâhı mürşid vekili olarak yöreye gelen Garip Musa Ocağı’ndan Sivas Ortaköy’lü Hasan Dede ile birlikte gezip dolaştıkları köylerde sorgu ve görgü cemleri yaparlarmış.”7.      

    “Uluların sözleri gibi değerli” asilzâde, soylu, soplu beyler anlamı taşıyan Beğdili Türkmen Boyunun birçok oba, oymak, cemaat ve taifelere ayrılarak Anadolu’nun dört bir yanına dağıldığı görülmektedir.

     “O gün bugündür o aşiretler evlâdı Hasan Dede’yi Ulu bilmişler, pîr tanımışlar. Bu aşiretler, Anadolu’nun her bir yanına dağılmışlardır. Bugün, Ankara, Çorum, Yozgat, Tokat, Kırşehir, Adana ve hatta Manisa taraflarında bu aşiretlerin evlatları mevcuttur. Beydili aşireti bir namus meselesi ile ilgili bir olay sonunda Suriye’ye Rakka taraflarına sürülüyor.

      Beydili aşireti böylece daha da dağıldı. Elli yıl sonra tekrar Anadolu’ya, eski yurtlarına gelenleri oldu. Hatta birçoğu Beydili’li olduğunu gizleyip bizler “Gündeşli” aşiretindeniz de demişler.”8.

      Tespitiyle dikkat çekmekle kalmaz, Urfa İl Yıllığında yörede icra edilen Alevi-Bektaşi ayin-i ceminin sofra duasında team bölüşümünü, yukarıdaki zaruretlerden ötürü bir seyirlik oyun adı altında verilmesi düşündürücüdür.

      Kanuni Sultan Süleyman’ın Mevlid-i Halil zaviyesine vakıf olarak bahşettiği bu “Kızıllar” köyü, adından da anlaşıldığı gibi Kızılbaş Alevi-Bektaşi köyü olup, günümüzdeki ismi “Kızlar” köyüdür.

      Bunu bu köyün Urfa İl Yıllığında Seyirlik Oyun olarak adlandırılan, inanç ritüellerinin Alevi-Bektaşi ceminin sofra gülbangının bir versiyonu olduğunu görüp anlıyoruz.

      Sırrın ve Kızlar köylerinde; “Selman hasta gözü parsta” oyunu ayin denilen Cem’e ara verilerek lokma dağıtılması ile başlar. Dağıtıcılar herkesi dolaşır. Tepsideki çerez eşit olarak dağıtılır. Bir dağıtıcı: “Elimizde yok tuh-u terazi herkes kıddesine oldu mu razı?” diye razılık ister. Hep bir ağızdan razıyız Allah razı olsun” cevabı verilir.

      Dağıtılan lokma çerez hemen yenmez. Pir: “Şah yürüdü” deyip yemeğe başlayınca toplulukta onu izler. Bir müddet sonra Selman Farisi’yi canlandıran bir oyuncu aksak yürüyerek ortaya çıkar. Elindeki tepsi ile “Selman hasta gözü parsta” diye söylenerek herkesten “Selman payı” ister. Lokmasından (çerezinden) bu payı ayırmayanlar bencilliklerinden, başkalarını düşünmediklerinden dolayı cezaya çarptırılır.”9

      Ancak, günümüzde Urfa’da Sırrın ve Kısas köyü dışında cem erkânını yürüten bir köy kalmamıştır.

        Fakat, Urfa Kısas, Sırrın ve Akpınar Alevi-Bektaşi köylerinde ayin-i cem ve Urfa Sıra gecesi ile mevlitlerde şair Arîf’in bir ezgisi okunur ki, merhum şeyh İbrahim bu mersiyeyi okurken dinleyenlerin gözlerinden yaşlar dökülür:

        Bu durumla ilgili Sırrın Cemevi Babası’nın yaşanmış bir anektodu çok ilginç ve manidar olduğu için okuyuculara sunmakta bir zaruret hissediyoruz. Sırrın Cemevi Babası * Halil Üçbudak bu gelişmeyi şöyle ifade eder:

     “30 yıl önce amcam oğlu Cako Mahmud’un taziyesi nedeniyle düzenlenen bir mevlit gecesine mevluthan Şeyh İbrahim ve topluluğu çağrılmıştı. Şeyh İbrahim “Kurret- el-Ayn habibi kibriyasın Ya Hüseyn” mersiyesini okudu.

      Ben dinlediğim kadarı ile eksik okunduğunu fark ettim ve şeyhe, şeyh dedim bir ayet okunurken, tamamını değil de eksik okunması günah mı? Değil mi diye sordum.

      Şeyh evet günahtır, dedi.

      Bende peki, siz niye bu mersiyeyi eksik okudunuz dedim.

      Yok, eksik okumadım dedi.

      Bende şu dizeleri ona hatırlattım

    “Sed hazeran lanet olsun ol Yezidin canına ki- Senin gibi şahı kıldı şehidan, onlar atşan Ya Hüseyin” Dizesine ne oldu dedim. O zaman: “Ali evlâdı” ben burayı söyleyemem. Sen söylersin, ama ben söyleyemem” dedi konuyu kapattı. Bunun bir mahalle baskısı olduğu açıktır.

      Kanuni Sultan Süleyman’ın vakıf olarak bahşettiği bu “Kızıllar” köyü, adından da anlaşıldığı gibi Kızılbaş Alevi-Bektaşi köyü olup, günümüzdeki ismi “Kızlar” köyüdür. Bunu bu köyün Urfa İl Yıllığında belirttiğimiz Seyirlik Oyun olarak adlandırılan, inanç ritüellerinin Alevi-Bektaşi ceminin bir versiyonu olduğunu burada yinelemek isteriz. Bunu aşağıdaki kayıtlardan da anlamak mümkündür.

    “Ruha (Urfa) şehir merkezine Lekvanik aşiretine bağlı olan Kızılkoyunlu aşiretinden insanlar yerleştirilmiştir. Kızılkoyunlu aşiretinden 17 nefer ailesiyle Kızılca köyünde yaklaşık 25 çiftlik bir alana, 12 nefer Kabdeğirmen köyünde yaklaşık 20 çiftlik bir yere, 11 nefer Göbekli köyünde tahminen 19 çiftlik bir alana yerleştirilmiştir. Böylece Urfa şehir merkezine bağlı köylere Kızılkoyunlu aşireti mensuplarından toplam 50 nefer ve tahminen 79 çiftlik bir alana yerleştirilmiştir. *

       Ruha (Urfa) Bozabad Nahiyesine İskân Edilen Aşiretler: Daha önceden Ruha (Urfa) köyleri reayasından olan ancak buradaki idarecilerin baskı ve zulümlerinin yanı sıra ağırlaşan vergi yükü sebebiyle perişan bir vaziyette köylerini terk edip etrafa dağılan Anterli aşireti

       Bozabad nahiyesinde boş ve harap bir durumda olan Terkozma(?), Bağviranı, Şeyhzeliha, Ortaviran, Karacaviran köyleri ile İl Hanı mezrasına iskân edilmişlerdir. Bu bölgelere iskân edilen Anterli aşireti mensupları toplam 134 nefer olup, toplam tahmini 160 çiftlik bir yere iskân edilmişlerdir.”10

      Osmanlı-Safavi mücadelesi sırasında terkedilmiş bu köylerde arazinin genişliğine göre 5 ile 20 arasında değişen çiftlikler vardır ki sadece bunların toplamı 1358,5’tur.” Anterli Türkmen Boyu’nun beğ’i ise Kısas köyü tımar sahibi İmam Zeynel Abidin soyundan (“ehlibeyt”) Seyyid Ahmet olup, Osmanlı tapu kayıtlarına Şeyh Ahmed olarak kayıtlıdır.”11

        Bu yakılan, yıkılan, ahalisi katledilen viran köylerdeki insanların Şah İsmail taraftarı Kızılbaşlar olduğu açıktır. Bunların başına gelen bu felaketin mimarı ise Yavuz Sultan Selim’in akıl hocası İdris-i Bitlisi’ dir. Ne yazık ki, bu gerçekleri tarih kitapları kaydettiği halde, verilen bilgiler yanlıdır.

     Urfa kaynakları ise bu hususta suskun veya susturulmuş. Ancak, onlardan kalan kültürel miras; inançlarının izleri ve yerleşim yerlerinin adlarıdır. Örneğin; Urfa’da, Nur Ali ve Kızılkoyun Mahalleleri, Kabahaydar ve Kızıllar köyü, Kısas yöresinde ise Kızılyer ve Kızlartepe gibi inançsal izler taşıyan yerleşim birimleri dikkat çeker.

       Alevi-Bektaşi 7 Ulu ozanlarından Hatayi, İran’da Safaviler Devleti’ni kurunca Şah İsmail ile Selim Şah”ı belli çevreler yönlendirerek iki “Şah” birbirine düşürülür. “Kavgada Şah’ın tarafını tutan ve bu uğurda canını vermiş, Pir Sultan Abdal:

“İki kardeş karşı karşı salındı,

Ciğerciğim delik delik delindi”12. der.

 

     Pir Sultan Abdal’ın gördüğü bu gerçek şudur ki, Türk devletleri, boyları, obaları, oymakları güçlenince yönetimlerine sızmış bir üçünü güçler tarafından hep biri birine düşürülmüşlerdir.

     “Tıpkı Yıldırım Beyazit-Timur, Fatih Sultan Mehmet-Uzun Hasan savaşları gibi İkinci özelliği bir dış gücün bu savaşlarda iki ayrı Türk gücünü karşı karşıya getiren bir dış gücün (çin) etkisidir”13.

       İşte buna bir örnekte Şah İsmail ile Selim Şah arasındaki Çaldıran savaşıdır, (Yavuz Sultan) ki, Alevi-Bektaşi edebiyatının yedi Ulu ozanlarından biri olan Pir Sultan Abdal’ın yukarıdaki “iki kardeş karşı karşı salındı” dizelerinde vurguladığı kardeşlik, sıfatta birlik, yani iki hükümdarın da “şah” sıfatını kullanmasıdır. Bilindiği üzere Yavuz Selim Diyarbakır’da bastırdığı sikkelerde “şah” sıfatını kullanır.

1- Mahmut Karakaş, “Urfa’nın Kültür ve İnançlar Serüveni”, T.C. Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları Navimedya, Ankara, 2009, s.292; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, T.T.K.. Ankara, 2003, s.197.

2- Ahmet Nezihi Turan, “XVI. Yüzyılda Ruha (Urfa) Sancağı”, TTK Basımevi, Ankara, 2012, s.23-38; İbrahim Ateş, Kanuni Sultan Süleyman’ın Su Vakfiyesi, Ankara, 1987, s.7; Urfa Şer’i Mahkeme Sicilleri. Milli Kütüphane, Arşiv defter no. 222

3- Necdet Saraç, “Yavuz Selim’in Akıl Hocası İdris-i Bitlisi”, Cem Yayınevi Umut Matbaası, İstanbul, 2013, s.103; a.g.y, s.172-193

4- Ertuğrul Düzdağ, “Şeyhülislam Ebussuûd Efendi Fetvaları”, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1983, s.109

5- Mehmet Emin Üner, “Osmanlıdan Cumhuriyete Urfa Tarihi”, T.C. Şanlıurfa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Navi Medya, Ankara, 2009, s.28; Mehmet Ali Ünal, “Osmanlı Devri Üzerine Makale- Araştırmalar, Isparta, 1999, s.170-171

6- Dr. Mehmet Emin Üner, “Aşiret, Eşkıya ve Devlet”, Yalın Yayıncılık Matbaası, İstanbul, 2009, s.218

7- Murat Küçük, “Allı Turna İnsan Mekn ve Anılar”, Horasan Yayınları, İstanbul, 2006, s.86-87.

8-Yahya Benekay, “Yaşayan Alevilik”, Varlık Yayınları, İstanbul,1967, s.19; “Bu Türkmenlerin Horasan’dan gelmiş oldukları tahmin edilmektedir; bkz. Faruk Sümer, Oğuzlar, s.136-137)  

9- A.Naci İpek, “İlimiz Şanlıurfa”, Özgül Yayınları, Isparta, Tarihsiz, s.105;*Bu köye yakın mesafede Aşık köyü

* K.K Halil Üçbudak Zeynel oğlu 1954 Sırrın doğumlu Cemevi Baba’sı, Şeyh’in “Bu ifadeleri ben bulunduğum çevrede dile getiremem, çünkü çevremden, aşımdan, işimden olurum diye belirttiğini” söyleyen Halil Baba’nın anlattığı bu anektod, Urfa’daki Alevi-Bektaşilik hakkındaki bilinmezliklerin nedenleri hakkında ipuçlarını verir.

10- Yrd. Doç. Dr. Murat Çelikdemir. “Urfa ve Harran Bölgesine İskân Edilen Aşiretler (1690-1750)”, Editörler: Ahmet Taşğın-Mehmet Salih Erpolat-Sadullah Gülten, “Ortaçağ Anadolusu’nda Bir Türkmen Şeyhi Dede Garkın” ,Önsöz Yayıncılık, Uluslararası Şanlıurfa Sempozyum Bildirileri, İstanbul, 2014, s.318; Cengiz Orhunlu, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskânı” ,Eren Yayıncılık ve Kitapçılık Ltd. Şti., İstanbul, 1987, s.61; B.O.A.,T.D. 835, s.46; B.O.A.,T.D. 835, s.46,47;Bu Türkmenlerin Horasan’dan gelmiş oldukları tahmin edilmektedir; bkz. Faruk Sümer, Oğuzlar, s.136-137

11- Ahmet Nezihi Turan, “XVI. Yüzyılda Ruha (Urfa) Sancağı”, Şurkav Yayınları:27, Şanlıurfa, 2005, s.49-239

12- Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, “Tarihi Boyunca Bektaşilik”, Yeni Boyut: 4, İstanbul, 1988, s.198

13- Prof. Dr. Hüseyin Salman, “Türgişler”, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları: 2085, Ankara, 1998, s.23

     

   

 

 

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı