Advert
Advert
Sırın ve Kızlar Köyün’de Alevi - Bektaşi Ayin-İ Cem Süreği: II
Aşir Kayabaşı

Sırın ve Kızlar Köyün’de Alevi - Bektaşi Ayin-İ Cem Süreği: II

Reklam

Sırın köyü yerleşim biriminin tarihi Akkoyunlu Uzun Hasan Devri Türkmenlerine kadar uzanmaktadır ki, günümüzde Balıklıgöl yerleşkesindeki Hasan Padişah Camii onun vakıf eseri olarak Urfa tarihine de ışık tutmaktadır.

    16. Yüzyıl Osmanlı kaynaklarında ise adı Sınırkendi olarak geçen bu tarihi yerleşim yerinin özgün inançsal ve kültürel özellikleri vardır.

   “Sahib Kıran (Akkoyunlu Uzun Hasan), Kasım Mirza’nın arkasından hücuma (ilgar) geçip Kasım Mirza, hanesini Sirin’de bırakıp Bayburt’u yağmalamaya gidince onun hanesinin, malının ve adamlarının tamamını ele geçirdi.”1

    “Bizleri Urfa’da karşılayan Dertli Divanî’nin ağabeyi Mehmet Aykut evine davet ediyor. İlkbaharda Tektek Dağı’nda hayvanlarını yayar, kıl çadırlarda yaşarlarmış. Dere boylarındaki sulak alanlara “Culab” denir ve Türkmen Culabı olarak anılan bölge Urfa’da Miniçer dağlarından başlayıp Harran Ovası’nı içine alarak Akçakale’den sonra Suriye içlerine doğru devam eder. Bu dere boyunca bir zamanlar tam on dört Türkmen köyü varmış.

       Dertli Divanî’nin dedesi Ahmet Baba, 1920’li 30’lu yıllarda Hacı Bektaş Veli Dergâhı Mürşid vekili olarak yöreye gelen Garip Musa Ocağı’ndan Sivas Ortaköy’lü Hasan Dede ile birlikte gezip dolaştıkları köylerde sorgu ve görgü cemleri yaparlarmış.”2.

        Bu erkânı devam ettiren ocak ve aşiretler ve yöredeki yerleşik halka ne oldu? 16-17. Yüzyıllarda Şanlıurfa Kabahaydar Anterlü cemaatının yerleşik oldukları köyler: Bozöyük, Akviran, Koşuca, Muhsin Viran, Saruca Kaya, Karacurun, Karcaviran ve Kontaracın”3 köyleri, yukarıda Dertli Divanî’nin sözünü ettiği köyler olup, dedesi tarafından Alevi-Bektaşi erkânınca “görgü ve sorgu”larının yapıldığı köyler olsa gerek.

      Bu aşiret ve ocaklar ve bölge nasıl oldu da bu duruma getirildi. Bu kültürel ve inançsal değerler, nasıl değişerek dönüştü veya yok oldu. Bunu anlamak için ne yazık ki Urfa’nın 16. Yüzyıl TD defterinden bazıları kayıp, ancak buna rağmen:   

   “TD 64’te Ruha Sancağına 190 köyün kayıtlı olduğu görülmektedir. Bunlardan 53’ü meskûn vaziyette olup, diğer 137 köy nüfus bulunmayan “virân” yerlerdir. Viran köyleri, mezrea mütalaa etmek lazım geleceği için onlar o tasnif içinde değerlendirilmiştir. Yalnız bu yerlerin ilk bakışta çok büyük bir nispeti ifade ettikleri fark edilmektedir. Öyle ki toplam köy sayısının o/o 72’si yerleşme sahası olmaktan çıkmıştır.

    Bunun sebebi daha önce de belirtildiği gibi Osmanlı - Safavi mücadelesi sırasında bölgenin fevkalade mutazarrır olmuş olması ve ahalinin dağılmasıdır.”4

    “1517 yılında Osmanlı yönetimine geçen Urfa’nın 1518 yılında yapılan ilk tahririnde kırsal kesim hemen hemen boş gibidir. Çoğu köyler haraptır ve adları ‘viran’la biter. Savaşviranı, Buldukviranı, Küçüktülmenviranı, Tavukviranı... gibi 97 adet köy virandır.”5

      “Urfa’nın özellikle İslami dönem ve Osmanlı dönemini içeren kaynakların bulunmaması bizi, elimizdeki birkaç eserle yetinmeye zorlamıştır.”6

    Sırrın ve Kızlar köyündeki değişim, dönüşüm ve yok oluşun nedenlerine bu çerçeveden baktığımızda Urfa’nın tarihi kimliği daha iyi anlaşılır. İşte bu nedenle olsa gerek bazı Urfalı araştırmacı ve yazarlar şöyle der.

      Doç. Dr. Abdullah Ekinci; “Hızır” Aleyhisselam hakkında Urfa Balıklıgöl su kaynağı ve Hızır’la ilgili olarak Alevi - Bektaşi şairlerinin şu soyut ifadelerine dikkat çeker: “Mecma’-ül Bahr/Bahreyn’in Bektaşî-Kızılbaş nefeslerinde de görülmektedir. Özellikle XVI. Yüzyılın tanınmış şairlerinden Hayâlî Beğ*

  “Ol leb Hızr’ı ile hem reh Mecma’-ül Bahreyn’i seyretdüm

Fenâ gerdinden emvâc-ı havâdisden emân buldum.”*

Ayrıca XIX. Yüzyıl şairlerinden Harâbî’nin* şiirlerinde de Mecma-ül Bahreyn kavramı işlenmiştir.

  “Mecma-ül Bahreyne vardığım zaman

Hızırı bulup candan kölesi oldum

 Ledün ilmin bana eyledi ihsan

Sırrı Sırrullahın tamamı oldum.*”

Heteredoks kültürden beslenen Hayalî Beğ ile Harâbî’nin yukarıda verilen nefeslerinde Mecma’-ül Bahr’ın / Bahreyn’in Bâtıni bir yorumu dile getirilmiştir. Batıni/Heteredoks yorum yer yer halk arasında anlatılan menkabelerde de görülmektedir.

 Böyle bir yorumdan P. N. Boratav, Köroğlu Destanı adlı eserinde destanın Urfa rivayetini anlatırken ifade etmektedir. Ona göre Urfa rivayetinde, Köroğlu’nun oğlu Hasan Beğ eşkıyalığa giderken Hoca Hızır’a rastlamıştır. Hızır onun arkasını sığayarak kendisine güç verir.

Urfa’da yer adlarının kökenleri hakkındaki bilgilerimiz yok denecek kadar azdır. Kentin fizikî gelişmesi, bu gelişme ile ilgili tarihî ve toplumsal veriler, sistematik bir araştırma konusu şimdiye kadar yapılmamıştır. Urfa kültürünü besleyen temel dinamiklerden biri, hiç şüphesiz ki, mistik kültürüdür… Kentteki mistik kültürü besleyen unsurlar züht hayatı, Melamilik, fütüvvet ve tarikat kültürüdür.

Urfa’daki söz konusu kültürel unsurların toplum ve coğrafya üzerindeki etkileri hakkında gerçek ilişkiye dair bilgisizliğimiz devam etmektedir.

 Mistik İslam yorumunda, iki denizin birleştiği yer anlamına gelen Mecma’ul Bahreyn, Rahman suresinde “Meracel Bahreyn” olarak geçmektedir. Bu ayet “Allah, iki denizi birbiriyle kavuşturmak üzere salıverdi.” Mealindedir. Aralarında birbirine karışmamak üzere bir engel (berzah) vardır. O iki denizden inci ve mercan çıkar.      

     Heteredoks İslam kültürüne göre, Mecmaul Bahr/Bahreyn’den kasıt, Hz. Aliyel Mürteza ve Fatımat’üz-Zehra’dır. Aralarındaki berzah* Hz. Muhammed Mustafa’ya tekabül eder. O iki denizden çıkan inci ve mercan ise Hz. Hasan ve Hüseyin’e remizdir.”

     Sonuç olarak bugün Urfa’da Mecma’-ül Bahr kavramının Balıklıgöl ve çevresindeki kutsal alanın bütünlüğü içindeki yeri, sadece somut bir anlamdan ibarettir. Mecma’-ül Bahr’ın soyut anlamı kentin hafızasından silinmiştir.”7

     Söz konusu duruma örnek olabilecek Heterodoks İslam yorumunun izlerini taşıyan bir kitabe, Urfa’da “Fesadı Hanı”nda yer almaktadır.*

       Günümüzde Urfa Balıklıgöl’de ne “erenler evi” den bir taş kalmış, ne “ehlibeyt” duyumsaması,  ne de Mecma’-ül Bahr’ın soyut anlamını düşünmek isteyen Urfalı. Oysaki, Heterodoks İslam yorumunun izlerini taşıyan. ”Şark Oteli Kitabesi’nde;

     “Ey kapıları açan Allah, bize hayır kapısını aç, yıpratıcı veba, kolera ve benzeri hastalıklardan korunmak için üflediğim beş isim var:

     Bunlar Mustafa ve Murtaza ve iki oğlu ve Fatime’dir. Yani Resulullah (s.a.s) ile Ali ve Hz. Fatime ile oğulları Hz. Hasan ve Hüseyin (r.a.)’dir. Bunlar şiddetli ateşin hararetini söndürür.”8 Araştırmacı Yazar - Edebiyatçı sayın Adil Saraç ise Bektaşiler’in; “Urfa’da bir de tekkeleri vardı.”9 der.

   “Bir şehrin hafızasının olduğunu ve hafızanın da o şehrin sahip olduğu kültürel ve manevi değerlerden oluştuğunu fehmimizle kabul ettiğimize göre o değerler, var oldukça ve insanlar bu değerlerin etrafında toplanarak kendilerine yeni açılımlar sağladıkları müddetçe, şehrin hafızası da kaybolmaz, ve körelmez, bilakis gençleşir.

      Şehrin hafızasını oluşturan bu değerlerin yanında ve üstünde bir değer daha vardır. Ki o değer O şehrin (Rasim Özdenören’in ifadeleriyle)‘makamı’dır. Zaten, şehrin hafızasını genç tutan ve körelmesini engelleyen de şehrin makamı değil midir?

    Peki, şehrin makamı nedir, nasıl ortaya çıkmıştır, fonksiyonları nelerdir, makamın makam olduğunu nasıl ve ne şekilde anlayacağız?

       Şehrin makamı, o şehir olmadan önce de var olan, o şehirle birlikte anılan veyahut da o makam söylendiğinde eğer, o şehir akla geliyorsa işte o, o şehrin makamı’dır. O makam, o şehrin bir tür koruyucusu, yöneten - gözeten gizli bir eli, kendisinden icazet alınan bir başvuru dergâhı.”10.

Peki, Urfa’da bu makam ve dergâh hangisidir? Evet, bu dergâh Urfa Halilürrahman dergahı’dır ki, kitâbesi’nde yüce Peygamberimizin: 

     Urfa Dergâh Halilürrahman camii batı kapısı kitabesi. “Kale nebiy aleyhisselam Ene medinetü’l- ilm. Ve Ali babuha” M.1775 (“Ben ilim şehriyim, kapısı Ali’dir”)”11. Hadisi yer alır.

    “Bektaş, Hazret-i İbrahim Halil seccadesinde otururdu. Zira evliyanın her biri, bir peygamber seccadesinde oturur. Onun huyu ve ahlakı ile anılır.”12.

      Bu itibarla olsa gerek, Alevi-Bektaşi Ayin-i Cem sofra duasında “İbrahim Halil bereketi” vurgusu yapılır:

     “Allah … Allah… El-Hamdülli-llâh, El-Hamdülli-llâh,  Sümme El-Hamdülli-llâh… Nimet-i Celîl, Berekât-ı Halil, Şefaatı Resûl İnayet-i Ali, Himmet-i Velî… Bu gide, ganisi gele… Hak, Muhammed, Ali kabul ede. Yiyene halâl, yedirene delil ola… Yiyeni, yedireni, pişirip getireni Hak saklaya, Hızır bekleye Şey’en lillâh Allah eyvallah hû…”13

      Urfa’da yönü değiştirilen, rengi ve hafızası silinen Balıklıgöl İbrahim Halil Zaviyesi yıkılarak başka yapılara dönüştürülmüştür. Ancak, Şazeli, Ahî ve Alevi - Bektaşi inanç önderlerinin duygu, düşünce ve inanç izleri yok olmamış, Ahî Yaren Sohbetleri, Alevi - Bektaşi Ayin-i Cemi ve Urfa Sıra Gecesi’nde yaşatılarak günümüze kadar gelmiştir.   

       Ancak, bu silinmişlik Urfa’da birçok gerçeğin bilinmezliklere itilmesine yol açtığı gibi Alevi - Bektaşi kültür ve inanç merkezi dergâhlarını da unutturmuştur. Biz böyle diyoruz, ancak ünlü araştırmacı yazarımız Mehmet Adil Saraç ise:

   “Şunu da itiraf etmeliyim kendi adıma: Zaman ve değişim hızlı, biz yavaştık. Kitle iletişim araçları (gazete, dergi, internet, televizyon, sosyal medya) siyaset, değişen piyasa koşulları bizim önümüze geçti. Geçti de ne oldu.

     Uğruna yanıp tutuştuğumuz sevgili, hafızasını kaybetti, dilini unuttu; dilini unutmadı, dilini yuttu.”14. Der.

     Evet, yöredeki ocakların közü küllendi, dilini yuttu. Ama, Sırrın ve Kısas köyü halen Hacı Bektaş-i Vel’i’nin; “eline, beline ve diline sahip ol” düsturuna sahip çıkarak “Ayin-i Cem erkânı”nı Türkçe olarak devam ettirmektedir. 

****

1- Ebu Bekr-i Tihranbî, “Kitab-ı Diyarbekriyye” ,Çvr. Prof. Dr. Mürsel Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları: 2631, Ankara, 2001, s.137

2- Murat Küçük, “Anadolu Aleviliğine Bakışlar Allı Turna” ,Horasan Yayınları, İstanbul, 2006, s.86-87;* Tapu kayıtlarında Kısas’ın güneyindeki arazilerin Anterli Türkmen Beği Seyit Ahmet adına kayıtlı olduğu görülmektedir.

3- Dr. Mehmet Emin Üner, “Aşiret, Eşkıya ve Devlet” , Yalın Yayıncılık, İstanbul, 2009, s.218

4- Ahmet Nezihi Turan, “XVI. Yüzyılda Ruha (Urfa) Sancağı” ,Şurkav Yayınları: 27, Şanlıurfa, 2005, s.4943- Ahmet Nezihi Turan, “XVI. Yüzyılda Ruha (Urfa) Sancağı” ,Şurkav Yayınları: 27, Şanlıurfa, 2005, s.49

5- Müslüm C. Akalın, “19. ve 20. Yüzyıl Urfa Tarihinden Yapraklar” ,Şurkav Yayınları: 50, Ankara, 2018, s.11

6- Mehmet Kurtoğlu, “Kültür Şehri Urfa” ,Sanat-Edebiyat-Düşünce, “T.C. Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 2006, s.IX

7- Doç. Dr. Abdullah Ekinci, “Soyuttan Somuta Mecma’-ül Bahr” ,Şanlıurfa Kültür Sanat Tarih ve Turizm Dergisi, Yıl:3, Sayı:8, Eylül 2010, s.23-24; Hayalî Beğ Divanı, neşr. A.Nihat Tarlan, İstanbul, 1945, s.33; A. Yaşar Ocak,s.182; Abdülbaki Gölpınarlı, “Alevi-Bektaşi Nefesleri” ,İstanbul, 1963, s.169:Ahmet Yaşar Ocak, s.175-176; Hayali Bey ile Harabi kalenderi meşrepli Alevi-Bektaşi şairleri olarak dikkat çeker; Tıpkı, Urfa’da “kira kontratı”nın “onuncu ay” (ekim) yani “aşure ayına göre düzenlendiği unutularak hafızalardan silindiği gibi” 

8- Mahmut Karakaş, “Şanlıurfa ve İlçelerinde Kitabeler” ,Şanlıurfa Belediyesi Kültür ve Eğitim Yayınları, Ankara, 2001,s.283; Hayalî Beğ Divanı, neşr. A. Nihat Tarlan, İstanbul, 1945, s.33; A.Yaşar Ocak, s.182; Abdüülbaki Gölpınarlı, Alevi-Bektaşi Nefesleri, İstanbul,1963,s.169: Ahmet Yaşar Ocak, s.175-176.

9- Mehmet Adil Saraç, “Urfaca Urfalıca (Bir Ömre Sığmayan Sevda)” ,Cilt: 1, Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Kütüphane Yayınları, Ortak Nokta Kitabevi, İstanbul, 2018, s.10

10- Seyit Ahmet Kaya, “Şehrin Makamı İbrahim ve Urfa” ,T.C. Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Şehir Kitapları Dizisi:25, Konya, 2012, s.12

11- Mahmut Karakaş, “Şanlıurfa Kitabeleri” ,Özdal Yayıncılık, Şanlıurfa,1985, s.23

12- Ahmet Taşğın, “Hacı Bektaş’ın Ruma Gelişi ve Karaca Ahmed İle Karşılaşması” ,Dipnot Yayınları Uluslararası Hacı Bektaş Veli Sempozyumu, Ankara, 2009, s.61

13- A. Celalettin Ulusoy, “Hünkâr Hacı Bektaş Velî ve Alevi-Bektaşi Yolu” , Hacıbektaş, 1980, s.286

14-Adil Saraç, “Bilinen Urfa Şairleri” ,Şair Nabi Sempozyumu 13-15 Kasım 2009, Şanlıurfa, s.495-496

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı