Advert
Advert
Urfa İzol Aşireti:
Aşir Kayabaşı

Urfa İzol Aşireti:

Reklam

Dr. Mahmut Rışvanlı “Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm” isimli kitabında, Tunceli ve Elazığ bölgesinde yerleşik aşiretleri şöyle yazar:

      1- Seydanlılar: Bu aşiret 12 oymaktan oluşmaktadır. Aslanuşağı, Aşuranlı, Bal Uşağı, Birim Uşağı, Gavi Uşağı, Keçeli Uşağı, Koç Uşağı, Maksud Uşağı, Rejik Uşağı, Şam Uşağı, Süleyman Uşağı, Topuz Uşağı.  

       2- Dersimliler Aşireti: Bu aşiret 24 oymaktan oluşmaktadır. Abdalanlı, Arelli, Balabanlı, Caferanlı, Çarekli, Demanan, Elhanlı, Hadıkanlı, Haydaranlı, Hormekli, İzollu, Karsanlı, Kemanlı, Rotanlı, Kureyşanlı, Lolanlı, Pilvekli, Butanlı, Silahlı, Sisanlı, Şavalanlı, Yusufhanlı, Zimtekli…*”1.

         Bu aşiretlerin (ocak) Osmanlı devrinde sürgün, ölümle cezalandırma ferman ve fetvalarına baktığımızda:

       BELGE: 55

       Malatya’da Şah İsmail adıyla ortaya çıkan kişiye sadaka gönderenlerin öldürülmelerine ilişkin buyruk:

       Malatya Beyine hüküm ki: Livanıza bağlı İzolu, Rişvanlı, Eşkanlı, Solaklı, Şah Hüseyinli, Soydanlı, Eğribüklü, Adaklı, Kalaçalı (Kolu Açık), Bezki, Çakalı, Mihriman, Karasız ve Kömürlü adlı topluluklar Şah İsmail adına ortaya çıkan hayduta nezir gönderip onun adamı olduklarını, içlerinden yakalanıp bana gönderilen Mehmet adlı kişinin açıklamalarıyla öğrendim. Bu Mehmet  “nezir gönderen bütün kişileri ben bilirim” dediği için kendisi bağlı olarak sizin yönünüze gönderilmiştir.

       Buyurdum ki: Mehmet oralara geldiğinde adı anılan topluluklardan Rafızi (Kızılbaş) ve dinsizlikle (ilhad) tanınıp, adı geçen eşkıyaya adak ve sadaka gönderenlerden kimler nezir ise ele geçirip durumlarını bölge kadılarıyla yargılatasın. Durumları belirdikten sonra suçlu iseler dinsel yasalara göre asasın.”2.  (986 Recep (M. 1578 III. Murad Dönemi)

  Osmanlı devrinde Alevi-Bektaşi-Kızılbaş aşiretlerinin cezalandırılması ve sürgününde karşımıza Şeyhülislam Ebu Suud Efendinin birçok fetvası çıkar.

        FETVA:

         MESELE: 479  “Kızılbaş taifesinin şer’an kıtâli helal olup, katleden gâzî ve kızılbaş taifesi-

        nin ellerinde maktul olanlar şehîd olurlar mı?

         ELCEVAB: “Olur, gâzâ-i ekber ve şehâdet-i ‘azîmedir. (A.225b)”3

       Yukarıdaki fermanın Anadolu’nun Malatya yöresi Kızılbaş aşiretlerine, fetvanın ise ülke genelinde kızılbaşlara ilişkin olduğu açıktır. Görüldüğü üzere bu aşiretler arasında “İzol” aşireti de sayılmaktadır. Bu sürgünler aşiretlerin maruz kaldıkları muameleler ve baskılar sonucu, kimlik, kültür ve inanç açısından asimile olmalarına yol açmış görüldüğü gibi inançsal alanda, farklı yönelimlere de geçilmiş görünüyor.

        Urfa kaynakları bu konuda ketum ise de Sayın İbrahim Bozkurt “Şanlıurfa Aşiretleri” adlı yayınında İzol aşireti hakkında şöyle der:

      “Yavuz Sultan Selim döneminde 1540’larda; Urfa, Siverek, Elazığ, Malatya, Kale, Siverek Çaylarbaşı nahiyesi ve köylerine yerleştirilmişlerdir.

      Reisleri Süleyman Bey, Mıllan alşireti reisi Zor Temir Paşa’nın kardeşi Molla Ali’nin damadı idi. Oğlu Çilo, bölge şairleri tarafından meşhur bir ağit olarak anlatılır. Urfa’nın Kurtuluş Savaşı’nda büyük kahramanlık gösteren Bozan Bey, bu aşirettendir.

       Zor Temir Paşa’dan itibaren 200 yıl kadar Mılanlara bağlı olarak yaşamışlardır. Tunceli kısmı Alevidir. Urfa İzolleri Sünni ve hanifi mezhebine bağlıdırlar.”4. der.

     Bu tespit de araştırmacının İzolluların Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim tarafından bu yöreye yerleştirildiği tezi yukarıdaki sürgün fermanıyla uyuşmaz. Çünkü bu tarihsel olarak mümkün olmayıp, ancak mecburi iskân (sürgün) olduğu gerçeği ortaya çıkar. Bu nedenle değişmeyi ve dönüştürmeyi Alevi-Sünni deyip geçiştirmek düşündürücüdür. 

        Ancak, Sayın Bozkurt “İzollar’ın Mardin yöresinde 200 yıl Mılanlar” a bağlı kaldıklarını belirtmekle, aynı zamanda asimile olduklarını da kendisi veriyor.

    1927 Tarihli Urfa Salnamesi İzollar’ı Milli konfederasyonu içerisinde göstererek yukarıdaki görüşü desteklemektedir.

     Milli Aşireti;  “Siverek, Viranşehir, Derik kazalarıyla Diyarbakır vilayeti etrafında ikamet ederler. Bu aşiret evvelce Hükümet-i sabıkadan aldığı kuvvetle kendi oymakları’ndan başka birçok Kürd ve Arab kabilelerini nüfuzu altına alarak kesafet nüfusa malik bir aşiret gibi telakki olunurdu ki, o kabilelerden… İzollu gibi milli aşayiriyle alakası olmayan birçok Kürd kabileleri de vardır.”5

   Bu konuda değer yargısı taşımayan, ancak halk üzerindeki etkileri ile Yabancı seyyahlardan edinilen bilgilerde Milli İbrahim Paşa hakkında söylenenler ve zoraki aşiret birleşimleri dikkat çekicidir.

   “Bu bölgeyi uzun süre etkisi altına almış meşhur soyguncu beyi İbrahim Paşa’ydı. Bu kanun kaçağı (babasını çok kötü duruma getiren Türk ihanetinden öç almak için) o kadar kötü karaktermiş ki, Kürt olsun Arap olsun aynı şekilde kendilerinden olduğunu inkâr ediyorlar; Kürtler onun Arap olduğunu, Araplar da Kürt olduğunu ileri sürüyorlar.”6

      Bu tespitler bir gerçeğe ışık tutmaktadır. Bilindiği gibi Milli aşireti II. Abdülhamid devrinde ülke yönetilemez duruma gelince Hamidiye Alayları adı altında bir organizasyon ile yörede yetkili kılınmış, birçok aşiret de buna boyun eğerek, bizde sizdeniz mantığı ile kendilerini milli saymışlardır.

    Bunun ilk örneği İdris-i Bitlisi, son örneği ise II. Abdülhamid devrinde Milli aşiret reisi İbrahim paşadır. Çünkü, bu devirde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Urfa yöresinde Şah İsmail taraftarı yerleşim yerlerinin viran ve harap oluşunun izahını da aşağıdaki Tahrir Defterinde buluyoruz:

        “TD 64’te Ruha Sancağına 190 köyün kayıtlı olduğu görülmektedir. Bunlardan 53’ü meskûn vaziyette olup, diğer 137 köy nüfusu bulunmayan “viran” yerlerdir.

      Bunun sebebi daha önce de belirtildiği gibi Osmanlı-Safavi mücadelesi sırasında bölgenin fevkalade mutazarrır olması ve ahalinin dağılmasıdır.”7.

      Bugün Urfa’da kimse Urfa’nın 1503 ile 1514 Tarihlerinde Safavî Devlet Başkanı Şah İsmail’in komutanı Sultan Kaçar’ın yönetiminde olduğunu kabullenmek ve açıktan belirtmek istemiyor. Ancak tarihi gerçek;

    “Yukarıda da işaret olunduğu gibi, pek çok köy ve mezra adları tamamen Türkçedir: Boz-çalu, Çatal-depe, Çamurlu, Depe-viran, Deve-kendi, Gökçe-kaya, Gölviran, Göynük, Göllüce, İki-kuyu, Kamışlı-viran, Kanlu-viran, Karacalar, Kızıl-mescid… Söğütlü, Yassıca-pınar, Yılanlu, gibi. Bu misalleri arttırmak mümkündür. Türkler Rumeli’de ve Anadolu’da yerleştikleri mahallere bu kabil isimler vermişlerdir.*

     Bu itibarla, bir yandan bir kısım köy isimlerinin Türk boylarına ait adları taşıması diğer taraftan köy ve mezralara verilmiş olan adlara tıpa tıp benzemesi, XVI. yüzyılda Mardin ve havalisinde çok kuvvetli bir Türk topluluğunun yerleşik bir halde bulunduğunu gösterir şaşmaz delillerdir.”8.

        Yukarıdaki köyler Sayın, Bozkurt’un İzolların 200 yıl Mardin yöresinde kaldıkları dönemde adı geçen yerleşim birimleridir. Ancak, Mardin yöresinde İzollar’ın Kızıl-mescid köyü, Urfa’da Ağca-mescid olmuş görünür, tıpkı, Kızıllar köyünün “kızlar” köyü olduğu gibi.

     16. yy. da bu isimde köyler Urfa Tahrir Defterleri’nde yer almamaktadır. Bu da İzolların 200 yıl Mardin yöresinde kalışlarının sonucu, orada yaşama ortamı bulamayınca 18. yy’ da Urfa yöresine sürgün geldiklerinde, Yavuz’un Urfa yöresindeki kızılbaş kırımı sonrası Şah İsmail taraftarlarından kalan viran köylere yerleştiklerini düşündürmektedir.

      Bunu aşağıdaki tarihi belgeden anlıyoruz ki, 1709 yılında İzollar’ın bir oymağının ikinci defa Malatya yöresinden Urfa yöresine iskân edildiklerini göstermektedir:

     “Malatya kazasının Çobaş nahiyesinde sakin İzolu aşiretinin de*, yolları basıp reayanın hayvanlarını ve mallarını gasb, hatta bazı kişileri katletmeleri üzerine, buradan kaldırılarak Rakka’da münasip bir mahalle iskân edilmeleri emr olunmuştur. (1709)”9

     Urfa yöresine gelindiğinde; “Şehirde yerleşik kır kesimindeki hâkim Türk nüfus içinde esas itibariyle, durum bundan farklı değildir. Hatta bu nüfusun etnik kimliğine dair hiçbir ibare kullanılmamıştır.

     Hukukî statüleri ise yalnızca Müslüman olmaları ile ilgilidir. Bununla birlikte hem toponomi hem de antroponimini kayıtları, bölgedeki kuvvetli Türk nüfusunun izlerini ve inkârı kabil olmayan delillerini teşkil etmektedir.

     Büyük ekseriyeti Türkçe adlar taşıyan köyler ile bu adların, yine önemli bir bölümünde, virân, Üyük, Tel (tepe), Doruc (büyük) gibi eklerle (Demirci-virânı, Karaca-virân, Boz-üyük, Kızıl-üyük, Tel-çukur, Tel-demir, Döğer-dorucu, İzzedin-dorucu gibi) ifade edilmiş olmaları, bir taraftan yeni yerleşmelerin boş ve harap eski iskân alanlarının ihyasına yöneldiğine diğer taraftan da bu iskânların Türk karekterine işaret etmektedir.

      Fakat ne yazı ki birçok sancak gibi Ruha’nın da 16. Asır sicilleri kayıptır.”10.

       XVI. yüzyılda; Urfa Sancağı Kabahaydar Nahiyesi’nde de Anterlü Türkmen Boyu’nun; Bozöyük, Akviran, Koşuca, Muhsin Viranı, Saruca Kaya, Karacaviran, Kontaracık”11.     Köylerinden “Akviran”, “Muhsin Viranı” ve “Karacaviran” vd. viran edilmişlerdir.

      Aslında bu isimdeki köyleri hemen hemen tıpatıp yöremizde de görüyoruz. Günümüzde 1927 Tarihli Urfa Salnâmesi’nde 20’nin üzerinde son beş harfi “viran” köyler vardır.  Kanlı-avşar, Yaslıca, Karaca-viran vd. köy isimleri ise uğradıkları zulme işaret etmektedir.

     Bunlar içerisinde ayrıca Kızlar köyünün zaman içerisinde “Kızılbaş” suçlamasından, çekinilerek asıl adı “Kızıllar” iken günümüzde “Kızlar” olarak takiye yapılarak günümüze geldiği görülmektedir.

     “Milli aşireti yedi esas kabile ile birçok tabi kabilelerden meydana gelir “Gamiri” ve “Yedi Mühür Sahibi” unvanlarına sahip olan yedi esas kabile şunlardır: Kuran, Hacıkan, Hıdırkan, Cebikan, Cimikan, Sinkan, Kümnakşan

      Aşirete reis seçmek lazım gelse bu yedi kabilenin reyi alınır. Tabi kabileler de şunlardır: Türkan Kejan, İzoli, Mehel, Abyan, Balikan, Kümnakşan, Nasıran, Şerkiyan, Alreşan, Advan, Şerabi, Dodkan, İbni Hatip, Tirkan, Bımeşi.

      Bunlardan başka daha birtakım kabileler vardır ki her biri dört yüz haneden noksan değildir. Bunların sakin oldukları köy adedi üç bini aşkın olup sakinlerinin büyük bir kısmı göçebedirler.

      Mesela Van, Bitlis, Erzurum, Harput vilayetlerinde Milan, Dekuri, Halaç, Kikan, Zırkan, İzoli aşiretleri mevcut olduğu gibi bu isimleri taşıyan aşiretler Diyarbekir’de de vardır.

      Türkân aşireti de Karakeçi’ye komşudur Zaten evvelce Karakeçi kabilesine tabi iken İbrahim Paşa zamanında zorla Milli’ye tabi ettirildi. “Türkân” Oğuz’un “Beğdili” boyundan olduğu gibi Karakeçi içinde de Beğdili köyleri vardır.”12

    19. yüzyılın sonlarında Milan konfederasyonunda yer alan aşiretlerin sayısı durmadan değişiyordu (aralarında, Sünni Kürtler’in yanısıra birkaç Arap ve Yezidi Kürt aşireti de vardı.”13. Mehmet Emin Ünver bu aşiret konfederasyonuna ilişkin verdiği listede “33 aşiret”14 sayar.

       Yukarıda da vurgulandığı gibi aslında Milli aşireti 7 aşiretten müteşekkildir. Aynı değerlendirmede onun dört katı aşiret ona “tabbi” kılınmış aşiretlerdir ki İzolları da bunlar arasında saymak gerekir.

       Bu tabi kılınma aşiretin II. Abdülhamid tarafından desteklenerek her türlü yetki ile donatılmış olmaları ki herhalde bunlar için “Yedi Mühür Sahibi” aşiretler deyimi kullanılmaktadır. Burada İzollar’ın bu aşirelerden olmadığını II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesini müteakip bu aşiretin isyanında İzollar’ın yer almamalarından anlaşılmaktadır.

 

     Bu aşiret Saray ve İngilizler tarafından desteklenirken, hatta Milli Abdurrahman’ın Fransız işgal komutanı ile ilişkileri dikkat çekerken, İzollu aşireti reisi Bozan İzol Urfa’nın Kurtuluş savaşında Kuvayı Milliye taraftarı olarak ön safta yer alır ve kahramanlığı dillere destan olur.

      Bunu Urfa Belediye Başkanı Hacı Cemil Hacıkamiloğlu’nun şu ifadelerinden anlamak mümkündür:

      “Çınar gibi bir gövde, mütavazi ve müşekkel, levendame bir endam… Yalçın şahikalar kadar eğilmek bilmeyen fevkalede geniş omuzlar üstünde, daima dimdik duran bir baş… gözler, göklerden renk almış, sehhar olduğu kadar munis ve cazip; Tunç benizli bir dilaver…

     Azim ve irade ile dolu bir ruh… O ruh ki, damarlarında cevalan eden kandan masettiği bahadırlık ve şecaatle beslenmiş… O ruh ki, Türklüğün şeref dolu muhibliği asaletiyle perverde olmuş…

      Bozan ağa Urfa savaşının ilk gününden son gününe kadar, semtten semte, Akça kaleden Cerablus, Suruca şimendifer hattı boyunca koşmuş birçok muvaffakiyetler, fedakârlıklar göstermiştir. Urfa savaşı bittikten sonra evinde rahat edemeyen bu Gazanfer Antep savaşına da yorulmak bilmeyen bir hızla koşarak koç yiğitler gibi çarpışmıştır.

      Bozan Ağada adaşının cesaretini ruhunda taşımış ve onun adeta bir minyatürü mesabesinde olan bir Türk aslanıdır. Onda, Vatan ve namus aşkı sönmez bir volkan gibi ateşlenmiş, Bediüzzaman karakolunu Fransızlardan zapt etmiş, Tilfıturda Ermenilerle Fransızlara karşı bir müdaffa siperi vücuda getirmiş, gün geçtikçe onun milli imanı yorulmak bilmeyen bir azimle şahlanmış şebekede gösterdiği mertlik ve düşman üzerine olan savletini ve iki otomatik üzerine olan saldırışını ve neticede otomotikleri iğtinam ederek gösterdiği fedakârlık büyük kahramanlık ve muvaffakiyettir.

      Urfa savaşında onu tanıyan ve tanımayanların kalplerinde büyük bir sevgi ve saygı duygularını meydana getirmiştir.

      Bozan Ağa Sivereklidir. İzol denilen büyük bir Türk kabilesinin reisi Zülfikar ağanın oğludur. İhtiyar babası da bu savaşta oğlunun yanında gelmek suretiyle vatan ve milletine olan bağlılık derecesine ülvîyetini isbat etmiştir.”15

       Aslında burada üzerinde durulması gereken en önemli husus İzollar’ın inançsal yönleridir. Tarihi kaynakların kaydettiği bilgilere göre onların inanç eri Şeyh Zoli’nin türbesi ve iki köy Mardin yöresindedir:

    “Şeyh Zoli: Diyarbekir-Mardin yolu üzerinde 4. Menzil idi. Bugün Şeyhan denilen mevkidedir. Halen de bir ziyaretgâhtır. Evliya Çelebi, Kâtip Çelebi ve buradan geçen pek çok seyyahlar Şeyh Zoli’yi kaydederler. C. Nieburh 1766’da buradan geçerken gayet bakımsız olduğunu belirttiği bir han gördüğünü, kürt aşiretlerinin kışın burada kışlayıp yazın civardaki yaylaklara gittiklerini anlatır.

        XV. Yüzyılda burada birisi yol güzergâhında, diğeri yüksekte, dağlık kısımda aynı adı taşıyan iki köy vardı. Bunlardan yol güzergâhında oturanlar “âyende ve revendeye hizmet edüp ta’am verüp mahall-i mezbûru şen ve abadan” ettikleri için mu’af kayd olunmuşlardır.”16

       Burada dikkati çeken iz, Türk kültür ve inancında Bilge Kağan’ın; “Ben ulusumun açlarını doyurdum. Çıplaklarını giydirdim” devlet adamı sorumluluğunun gereği kurulan zaviyelerin, Şeyh Zoli zaviyesinde olduğu gibi, “âyende ve revendeye hizmet edüp ta’am verüp mahall-i mezbûru şen ve abadan” edip vergiden muaf tutulmadır.

      1908 Tarihinde Mazgirt Kazası Dersim (Tunceli) yöresi İzol Aşireti; “Beş yüz kadar silahlı adam çıkarabilirlerdi. 40-50 kadar yeni silaha sahiptiler. Kısmen devlete bağlıydılar. Yerleri ve meraları kendilerini geçindirmekteydi. Ziraatleri iyiydi. Etrafa tecavüzleri yok gibiydi. Birbirleri ile anlaşmazlıkları çok şiddetliydi. Gedikoğlu Süleyman Çavuş ve Müdür Mehmed Ağa isminde iki ağaları vardı.”

     “Osmanlı kayıtlarında geçen “Etrak” ve “Ekrad” terimleri “Türk” veya “Kürt” manalarında kullanılmayıp, “Yerleşik” ve “Göçebe” manasında kullanılmaktadır.

 

     Şöyleki “Boz Ulus Türkmanı” derken, Boz Ulus aşiretinin “Yerleşik olanları, “Boz Ulus Ekradı” derken de Boz Ulus aşiretinin “Göçebe” olanları kastedilmektedir. Karakoyunlu Türkmanı, Karakoyunlu Ekradı, Cihanbeğlü Türkmanı, Cihanbeğlü Ekradı hep bu manada kullanılan terimler olup, bu aşiretlerin bir kısmının “Türk” bir kısmının ise “Kürt olduğuna delâlet etmez.* dolayısıyla Ekrâd kelimesinin, Kürtler karşılığı olmadığı ve böyle telakki edilmesinin fevkâlede yanıltıcı olacağı kesindir.*”17. der.

      Urfa yöresi İzollular hakkında elimizde şimdilik yeterli belge olmamasına rağmen, özellikle ad koyma geleneklerinde de bir inançsal iz olarak; Zülfikâr, Mehmet Ali, Hasan, Hüseyin, Zeynel Abidin, Mustafa Kemal vb. adlar yukarıdaki fermandan da anlaşılacağı üzere Şah İsmail taraftarı Alevi-Bektaşi-Kızılbaş geçmişlerinin olduğunu düşündürmektedir.

     Zira Zülfikar adı, Yüce Peygamberimizin; ”Lafeta İllâ Ali Laseyfe İlla Zülfikar.”18.  (Ali’den yiğit, Zülfikar’dan keskin kılıç yoktur). Hadisinde belirtildiği gibi Ali taraftarlarının bağlı oldukları inançtır.

***

1- H. Nedim Şahhüseyinoğlu, “Anadolu Kültür Mozaiğinden Bir Kesit Balıyan”,Ürün Yayınları, Ankara, 1996, s.26; İbrahim Yılmazçelik, “Osmanlı Devleti Döneminde Dersim Sancağı” ,Kripto Yayınları, Ankara, 2011, s.166

2- Baki Öz, “Alevilik İle İlgili Osmanlı Belgeleri” ,Can Yayınları, İstanbul, 1997, s.64; Baki Öz, “Alevilik Tarihinden İzler” , Can Yayınları: 69, İstanbul, 1997, s.62

3- Ertuğrul Düzdağ, “Şeyhülislam Ebussuûd Efendi Fetvaları” ,Enderun Kitabevi, İstanbul, 1983, s.109

4- İbrahim Bozkurt, “Tarih Boyunca Aşiretçilik ve Şanlıurfa Aşiretleri” , İmaj Ofset, Adana, 2003, s.198              

5- Kemal Kapaklı, “Urfa Hakkında Tabiî, Coğrafî, İçtimaî, İktisadî, Tarihî, Mülkî, Malumat-ı Cami Salname 1927” , Şurkav Yayınları: 19, Ankara, 1998, s.54

6- Selahaddin Eyyubi Güler, “Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi” , Şanlıurfa İli Külytür Eğitim Sanat ve Araştırma Vakfı Yayınları: 33, Şanlıurfa, 2010,s.95

7- Ahmet Nezihi Turan, “XVI. Yüzyılda Ruha (Urfa) Sancağı) , Şurkav Yayınları:27, Şanlıurfa, 2005, s.41-49

8-Nejat Göyünç, “XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı” , Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1991, s.76; M.T. Gökbilgin, Rumeli’de Yörükler, Tatarlar ve Evlâd-ı Fâtihan, İstanbul, 1957, 105,

9- Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Alşiretlerin Yerleştirilmesi” ,Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1991,  s.114-115

10- Ahmet Nezihi Turan, “XVI. Yüzyılda Ruha (Urfa) Sancağı) , Şurkav Yayınları:27, Şanlıurfa, 2005, s.164-36 

11- Dr. Mehmet Emin Üner, “Aşiret, Eşkıya ve Devlet” , Yalın Yayıncılık, İstanbul, 2009, s.218

12- Ziya Gökalp, “Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler” , Kaynak Yayınları, 2011, İstanbul, s.36-39-58

13- Martin Van Bruinessen, “Ağa, Şeyh, Devblet, İletişim Yayınları, İstanbul, 2006, s.289

14- Dr. Mehmet Emin Üner, “Aşiret, Eşkıya ve Devlet” , Yalın Yayıncılık, İstanbul, 2009, s.63

15- M. Cemil Hacıkamiloğlu, Şanlıurfa’nın Kurtuluşu ve Gap Projesi” ,Güneydoğu Gazete-Radyo-TV Ofset Tesisleri A.Ş., Yayınları, Şanlırfa, Tarihsiz, s.55-56 

16- Nejat Göyünç, “XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı” , Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1991, s.72

17- Prof. Dr. İbrahim Yılmazçelik, “Osmanlı Devleti Döneminde Dersim Sancağı” ,Ankara, 2001, s.166-26; İbrahim Yılmazçelik,, “1840-1850 yıllarında Harput” ,Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı:52, Şubat 1988, s.128; Yusuf Halaçoğlu, “Osmanlı Belgelerine Göre Türk-Etrâk, Kürd-Ekrâd Kelimeleri Üzerine bir değerlendirme” ,Belleten, C.I.X, Sayı:227, 1996, s.145-146

18- Fevzi Kurtoğlu, “Türk Bayrağı ve Ay Yıldız” , Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1992, s.85

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı