Urfa’da Anadolu Beydili Türkmen Ayin-i Cem ritülleri, çağlar sonra seyirlik oyuna dönüşür: “Bazı bölgelerde semahlar da rastlanır. Sırrın ve Kızlar köylerinde Esrime ve Semalar oynanır: ‘Sırın ve Kızlar köylerinde dini törenlerde ve lokma dağıtılmasından sonra “Selman hasta gözü parsta” isimli bir eğitici oyun sunulur.
Bu eğitici köy oyunu ilgi çekicidir. “Selman hasta gözü parsta” oyunu ayin denilen Cem’e ara verilerek lokma dağıtılması ile başlar. Dağıtıcılar herkesi dolaşır. Tepsideki çerez eşit olarak dağıtılır. Bir dağıtıcı: “Elimizde yok tuh-u terazi herkes kıddesine oldu mu razı” diye razılık ister. Hep bir ağızdan razıyız Allah razı olsun” cevabı verilir.
Dağıtılan lokma çerez hemen yenmez. Pir: “Şah yürüdü” deyip yemeğe başlayınca toplulukta onu izler.”1.
Bu kültürel ve inançsal ibadet, tıpkı Karaköprü Kızlar köyünde olduğu gibi Orta Anadolu Beydili Türkmenleri’nce de “Ceran Oyunu” adı altında şu şekilde icra edilir:
“Ceran oynatma oyunu, seyirlik köylü oyunları hakkında yapılan yayınlarda rastlanabilecek bir oyundur. Sayacı Gezme’nin yapıldığı günün akşamında da düğünlerde dramatize edilmektedir. Oyunda, Ceran Sahibi, Ceran Sahibi’nin karısı (Kocakarı), Tilki ve Ceran rol alır. Âşık da türküler söyleyerek, oyuna katılır.
Hayvan benzetmeleri yapılarak, oyunlar oynanması Anadolu’da sık rastlanan bir durumdur. Ancak, Türkiye’nin başka bir yerinde, Ceran bu tür oyunlarda yer almamaktadır. Oyun şöyledir: Ceran sahibi ile Kocakarı’nın bir Ceranları vardır. Ceranlarını otlatmaya götürürler. Ceran otladığı sırada, bir tilki çıkar ve Ceran’ı yemeye çalışır. Ceran sahibi bunu fark eder ve tüfeği ile tilkiyi vurmak isterken, yanlışlıkla Ceran’ı vurur. Temsili olarak Ceran kesilir ve etleri seyredenlere satılarak, bahşiş toplanır. Ceran oynanırken Âşık şu türküyü söyler:
Ceran’ım gölde yayılır,
Saçakları sayılır,
Ceran’ımı gören bayılır
Oynasın Ceran’ım oynasın,
Çay, kahveler kaynasın.
Ceran’ımın gözü umar,
Birini açar, birini yumar,
Ağadan bahşiş umar.
Oynasın Ceran’ım oynasın,
Çay, kahveler kaynasın.
Şu derenin uzunu,
Kıramadım buzunu,
Aldım çerkez kızını.
Oynasın Ceran’ım oynasın,
Çay, kahveler kaynasın.
Bu oyunda, değişik ek dramlar da yer alabilir. “Öküz Sağıltma” bunlardan biridir. Bu oyunda dua ile bir ölmüş öküz canlandırılır.”2.
Rivayete göre, Öküz, Hz. Adem’i Karasaban’dan kurtardığı için kutsi değer kabul edilir. Bu seyirlik oyun, İlginçtir ki Urfa’daki Öküz Taşı efsanesi ile örtüşür.
“Öküz Taşı; Şehir merkezinden 15 km. uzaklıkta, Kızlar Köyü’ndedir. Taş uzaktan bakıldığında oturan öküzü andırmaktadır. Velinin türbesi, bu taşın hemen bitişiğindedir. Türbe ziyaret edilir. İyileşmek için dua edilir.”3.
“Söylenceye göre; Âdem’le Havva cennetten kovulduktan sonra, ilk kez Harran Ovası’nda toprağa basmışlardır. Ova o zamanlar diz boyu otları, renkli güzel kokulu çiçekleri, kuş cıvıltılarıyla cenneten bir köşe gibidir. Adem’le Havva bir süre bu güzelliği doyasıya izlerler. Bunca güzellik içinde bir tek ağacın bile olmayışı dikkatlerini çeker.
Adem, cennetten gelirken yanına aldığı bir nar, bir de ak gül dalını ovanın ortasına diker. Bunlar akşama değin bir adam boyu büyür, ertesi gün biri ak, öbürü al çiçeklerle bezenir.
Bir süre sonra karınları acıkır. Adem: “Ak gülü, Narı bunca hızlı büyüten toprak, bana yiyeceğimi de verir.” diyerek toprağı ekmeye karar verir. Ancak ne ekeceğini düşünüp dururken Havva avucunu açar, içinde cennetten getirdiği bir buğday tanesi vardır. Sevinçle işe koyulurlar.
Adem Ak Gül ağacının dalından saban yapar, boyunduruğa koşulup toprağı sürmeye başlar. Ama bu o denli güç bir iştir ki bir süre sonra yorgunluktan kımıldayamaz hale gelir. Havva yardıma koşar, kısa zamanda o da belini doğrultamaz olur. O yıl az bir ürün alırlar. Bir yıl, iki yıl derken dermanları tükenir.
Bir gün öğle sıcağında yine toprakla uğraşırken, ansızın yanlarında bir sarı öküz belirir, boynunu boyunduruğu doğru uzatır. Adem, bu yorucu işten kurtulduğuna o denli sevinir ki sarılıp öküzü gözlerinden öper. Ondan sonra her sabana koştuğunda bu minnet öpücüğünü yineler.
İnanışa göre Harran Ovası, ilk insanın ayak bastığı, toprağın ilk kez sabanla sürüldüğü, öküzün çifte koşulduğu yer olarak kutsaldır. Buğdayın, Ak gülün, Narın kutsallığı, cennetten getirilmiş olmalarındandır.
Günümüzde de çiftçilerin, öküzleri gözlerinden öpmeleri Adem’den kalma bir gelenektir.”4
Alevi - Bektaşi Yedi Ulu ozanlarından Pir Sultan Abdal’da öküz’ün gözlerinden öpülmesi gerektiğini dile getirirken aynı duygu, düşünce ve inançla Âdem Peygamberi dizelerinde şöyle vurgular:
Dağdan kütür kütür hezen indirir
İndirir de ateşlere yandırır
Her evin direğin öküz döndürür
İreçberler hoşça tutun öküzü*
Öküzün damını alçacık yapın
Yaş koman altına kuruluk sepin
Koşumdan koşuma gözlerin öpün
İreçberler hoşça tutun öküzü *
Pir Sultan’ım derki kaynar coşunca
Tekne hamur kalmaz ekmek pişince
Âdem At (a)‘ öküzün çifte koşunca
İreçberler hoşça tutun öküzü.”5
Dizeleri, “Hacı Bektaş-ı Velî’nin: “Ben din büyüğü diye halka hizmet edene derim.”6. İnancı, emek ağırlıklı alınteri ile geçinmeyi düstur eyleyen bu yol “Dede himmet, oğlum hizmet” anlayışını düstur eyleyen Horasan Erenleri’nden kalmıştır.
*****
1- Naci İpek, “İlimiz Şanlıurfa” ,Özgül Yayınları, Ispara, Tarihsiz, s.104-105; Burada semah ritüelleri oyun sanılıyor.
2- Dr. Orhan Yılmaz, “Beydili Alevî Türkmenleri (Sıraçlar)” ,Venı Vıdı Vıcı Yayınevi, Ankara,2009,s.145-146
3- Haz: Yrd. Doç. Dr. A. Cihat Kürkçüoğlu- Müslüm Akalın- Öğr. Gör. S. Sabri Kürkçüoğlu- Selahaddin E. Güler, “Şanlıurfa Uygarlığın Doğduğu Şehir” ,ŞURKAV Yayınları, Ankara, 2002, s.331
4- Yurt Ansiklopedisi “Türkiye İl İl: Dünü, Bugünü, Yarını” ,Anadolu Yay, İstanbul, 1982-1983-1984, s.7439
5- Asım Bezirci, “Pir Sultan Yaşamı, Kişiliği, Bütün Şiirleri” ,Say yayınları, İstanbul, 1986, s.201
6- Yrd. Doç. Dr. Belkıs Temren, “Tasavvuf Düşüncesinde Demokrasi” ,T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları: 1731, Ankara, 1995, s.7;* Bu kutsal hizmeti, Karaköprülü Ali Baba, Nar yetiştiriciliği yaparken Padişah’ IV. Murad’a Nar suyu takdiminde bulunur, Alevi - Bektaşi Post geleneğinde 9. sırada yer alan “Kahveciler Postu” postnişini Şahı Şazeli süreğinden, Şerif Neseb Ali Baba’nın emekçi kimliğini çağrıştırır.




