Advert
Advert
10 KASIM
Aşir Kayabaşı

10 KASIM

Reklam

                               “Ölümüyle, dünya bir dahi Önderini, Türk Milleti en seçkin ve kahraman

                              evlâdını, insanlık da ileri görüşlü ve korkusuz bir savaşçısını kaybetmiştir.”

                                                                                                               General Mc. ARTHUR                                            

 

        Her On Kasım’da, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının yürek burukluğu, kısa bir an sonra Onun evrensel düşüncesi hatırlanınca kendimize güvene ve gönül erdemine dönüşerek, düşünce ufkumuz genişler içimizdeki fırtına diner, biz susarız adeta O konuşur.

        Bu arada General Mc. ARTHUR veya birçok dünya liderinin Atatürk hakkında söylediklerine kulak verince,  acaba bizde bir şeyler söyleyebilir miyiz? Derken,  söze Mustafa Kemal’in hangi erdeminden başlasak diye zorlanırız; Acaba Cumhuriyetten mi bahsetsek yoksa yoksulluk içerisinde başardığı devrimlerine mi değinsek, konu Başöğretmenlik mi olsun? Yoksa Başkomutanlık mı? Veya Başçiftçilik mi? diye düşünce deryasına dalarız.

              Bugün yeryüzünde M. Kemal gibi Ulusu’nun hem Başkomutanı ve hem de Başöğretmeni olan bir lider görülmemiştir. Bu nedenle çoğunun anlayamadığı, kavrayamadığı hatta inanmadığı Atatürk misyonu karşısında. İster istemez bizim susmamız, Atatürk’ün konuşması gerektiğini düşünürüz.

              Çünkü bugün Japonya ve Çin’in hala beceremediği Harf inkılabı nasıl başarıldı? Atatürk bunu Ordu Ocağı’nda  “ Ali Okulu ” projesi ile “ Eğitmen ” adını verdiği askeri misyonlu insanlarla nasıl başlattı. Cumhuriyet’in Yurttaşları bunu nasıl başardılar. Dil ve Tarih bilimcilerin bile hayrete düştüğü bu konularda,

              Bir Başöğretmen olarak Atatürk dönemin Milli Eğitim Bakanı’nın ümitsiz ve çaresizliğini görünce Üzülme Saffet her şeyin bir çaresi vardır. “Ordu’daki Onbaşıları Eğitmen olarak görevlendiririz olur biter” derken bu dahi insan ilerisini nasıl görüyordu? Neyine ve kime güveniyordu soruları hala bazı kafaları karıştırıyor. Çünkü bu işler kolay bir iş değildi. O günlerde içinde bulunulan durumda insanlar eğitimsiz ve çaresiz bırakılmıştı. Ancak çalışkandı, Atatürk işte bu insanlara güveniyordu.

              Osmanlı’nın sarayını ablukaya alan çevresi, bu devleti kuran insanları “Reaya, sürü, veya kaba Türk” anlayışıyla kul sayılan bu insanlar Ulusal Kurtuluş Savaşını nasıl kazanacaklardı?  Atatürk  bu insanları kulluktan kurtarınca, acaba nasıl bir Yurttaş olacaklardı. İşte bu dönüşümü ve Atatürk’ü daha iyi anlamak için onun şu evrensel sözlerine kulak vermemiz gerekmektedir.

            Bir defa Atatürk düşüncesinde insan onuru en büyük bir değer olarak kabul edildiğinden Çanakkale Savaşı sonrası vefat eden Anzak askerlerine;  “Sizler Mehmetçikle Koyun Koyuna Rahat Uyuyun” derken, aynı erdemliliği İzmir’in işgalden kurtarılmasını müteakip, “Yunan Bayrağını yakmak isteyen vatandaşları engelleyerek”  Bayrak bir Milletin bağımsızlık alameti onurudur. Düşman da olsa hürmet etmek lazımdır.” demekle günümüzdeki liderlerin düşünemediği bu öngörüyü nasıl düşünmüştü. Savaş heyecanını dizginleyen erdem ne idi?

        Günümüzde ülke insanı biri diğerinin evini yıkıp ateşe verirken ve hatta insanlar yakılırken, Ortadoğuda nafakasını kazanmak için Irak’a giden Tır Şoförleri’nin başı kesilerek öldürülürken, Atatürk neden Yunan bayrağını çiğnetmemiştir. İşte bütün bunlarda Atatürk’ün insanı hakir görmekten öte, ulvi düşüncesinin emekçiden yana oluşu ve insanlığa hizmet eden emeğe ve insana saygısı vardır. Bu nedenle Atatürk Türk’ün şu Bey’i veya Şu Padişahı dememiş, “Hayatta En Hakiki Mürşit Bilimdir Fendir “ demekle çağdaş muasır medeniyet yolunu göstererek sözlerine şunları eklemiştir.

         Atatürk üretenden, alın terinden, emekçiden yana olduğu için O günün üreticileri vefalı insanları için “Bu Milletin Efendisi Köylüdür” diyor ve bir insanın çalışarak insanlığa katkıları olduğu takdirde “Türk Öğün, Çalı, Güven” vecizesi ile de bunu teyid ediyordu ki,  Sanat Erbablığını her türlü şan ve şeref etiketinden üstün görerek:

        “Efendiler! Siz hayatınızda mebus olabilirsiniz, Vekil olabilirsiniz, hatta Reisicumhur olabilirsiniz, fakat hiçbir zaman sanatkâr olamazsınız” ,  “Sanat’ın en basidi en şereflisidir.” ve “Sanat Altın Bileziktir” gibi özlü sözlerle emekçileri ve sanatçıları öne çıkaran bir insanın bu sözlerindeki evrensel düşüncenin ilk hedefi Ulusun kurtarılması için başlattığı Ulusal Kurtuluş Savaşı sonunda kurduğu Cumhuriyette, Osmanlı’nın kendi halkına reaya, sürü, kaba dediği düşünce yapısına karşı, Kurtuluş Savaşı kahraman insanlarına bu sözü yakıştıramamıştır.

       Osmanlı Sarayını ele geçirerek, Padişahı kimliğinden soyutlayıp, entrikalar çeviren değişik etnik kökenlilerin  “Çevir Kaz Yanmasın Padişah Uyanmasın” nakaratlarıyla Padişahın da kuyusunu kazan, yönlendirerek uyutan zihniyete tepki olarak  “Ne Mutlu Türküm Diyene” diye cevap vermiştir.

        Peki, bunlar kolay mı oldu? Hayır, işte buna bir örnek İngiliz’lerin Urfa’yı İşgali’ne direnen Şehit Nusret’in İstanbul Hükümeti’nce tutuklanarak İstanbul Beyazıt Meydanı’nda idamı, ilimiz açısından en acı bir olay olarak karşımızda durmaktadır.              

        Urfa Mutasarrıfına Anadolu coğrafyasında bunu yapanlar Ulusal Kurtuluş Savaşı sonunda kendi Parlamentolarında ise şu kararı almak ve Mustafa Kemal’in erdemini şöyle dile getirmek zorunda kalmışlardır:

       “Nerede Başbakan Loyd GEORGE? Bize ne söz verdi, netice ne oldu? Hazineden büyük paralar alıp bizi boş yere masrafa soktu. Hani boğazlar bizim olacaktı, Anadolu paylaşılacaktı? Hiç biri olmadı bu başarısızlığın hesabını bize versin.

Bu sözler üzerine Lyod GERGE kürsüye gelir;

          Asırlar pek nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğe bakınız ki o dâhiyi asrımızda Türk Milleti yetiştirdi. Mustafa Kemal’in dehasına karşı elden ne gelir diyerek kürsüden inip istifasını verir. ”

           İşte Atatürk’ün asıl dehası yoksul bir Ulus’u kurtarması ve ayağa kaldırmasıdır ki, kurduğu Cumhuriyet Hükümeti’ne de memur yetiştirmek için yakın çevresine Ankara Saman Pazarına gidin de eli ayağı düzgün köylüleri seçin getirin memur yapalım der. İşte bu yoksunluklar içerisinde Kurulan Cumhuriyet’in içte ve dışta karşısında yer alan işbirlikçiler, bu başarıları hazmedemeyerek kompleks içerisinde üstelik İngilizlerle İşbirliği yaparak insanlarımıza acı günler yaşatırlar.

            İşte O acılı günlerde Mustafa Kemal’in başlattığı Ulusal Kurtuluş Savaşında Güney Cephesi Urfa’da İngiliz işgalinde teslimiyetçi politika izlemeyen Mutasarrıf Şehit Nusret, Binbaşı Ali Rıza, Mutasarrıf Ali Rıza, Ali Saip Ursavaş ve Urfa Kahramanları’ndan 12’ler ve burada adını anamadıklarımızdan hayatta olmayanların,   Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 80. Yıldönümünde ruhları Şad olsun der,

            Atatürk’ün “ Beni görmek muhakkak yüzümü görmek demek değildir. Benim düşünce ve fikirlerimi anlayabiliyor iseniz bu yeterlidir.” özlü sözünü anlayan ve yüreğinde Atatürk sevgisi yaşatan gönül gözü açık tüm Anadolu insanı gibi Şanlıurfa İli Merkez Kısas Köylüleri de Cem Evleri’nde asılı duran Atatürk Portresi’nin altına şu ibareyi not düşerler:

        “Er Eri Tanır”

          Evet, bizde Mustafa Kemal Atatürk’ü tanıdığımız kadarıyla Onun yoldaşları ve Urfa Kahraman’larını 2018 yılında yad ederken şöyle diyoruz.

      “Biz Yazdık, Onlar Yaşadılar, Mustafa Kemal’in Askerleriydi Onlar, Tarihe sığmadılar.”

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı