Advert
Advert
30 Ağustos Zafer Bayramı
Aşir Kayabaşı

30 Ağustos Zafer Bayramı

Reklam

Dünya liderlerinin Atatürk hakkında söylediklerine kulak verince, acaba bizde bir şeyler söyleyebilir miyiz derken,  söze Mustafa Kemal’in hangi erdeminden başlasak diye zorlanırız; Acaba Cumhuriyet’ten mi bahsetsek yoksa yoksulluk içerisinde başardığı devrimlerine mi değinsek, konu Başöğretmenlik mi olsun? ,Başkomutanlık mı? Yoksa “Başçiftçilik mi? diye düşünce deryasına dalarız.

      Bugün yeryüzünde Mustafa Kemal gibi Ulusu’nun hem Başkomutanı, hem Başöğretmeni hem de, dayısının tarlalarında karga kovalayan, Ankara Atatürk Orman Çiftliği ile Urfa Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliğini ülke ekonomisine kazandıran Başçiftçi bir lider görülmemiştir. İşte bu nedenle çoğunun anlayamadığı, kavrayamadığı hatta inanamadığı Atatürk misyonu karşısında ister istemez bizim susmamız, Atatürk’ün konuşması gerektiğini düşünürüz.

      Ulusal Kurtuluş Savaşı başlatıldığında daha da karamsar olanlarla Atatürk arasındaki şu diyalog çok ilginçtir.

       “Ordumuz yok.

         Kurulur.

         Paramız yok.

         Bulunur.

         Diyelim ki bulduk. Düşmanımız hem kuvvetli, hem çok.

         Olsun Yenilir.”1

         Derken bu dahi insan ilerisini nasıl görüyordu? neyine ve kime güveniyordu soruları hala bazı kafaları karıştırıyor. Çünkü bu işler kolay bir iş değildi. O günlerde içinde bulunulan durumda insanlar eğitimsiz ve çaresiz bırakılmıştı, ancak çalışkandı, İşte Atatürk bu insanlara güveniyordu.

      Bir defa Atatürk düşüncesinde insan onuru en büyük bir değer olarak kabul edildiğinden Çanakkale Savaşı sonrası vefat eden Anzak askerlerine Atatürk “Sizler Mehmetçikle koyun koyuna rahat uyuyun” derken, aynı erdemliliği İzmir’in işgalden kurtarılmasını müteakip, “Yunan Bayrağını yakmak isteyen vatandaşları engelleyerek, “Bayrak bir Milletin bağımsızlık alameti onurudur. Düşman da olsa hürmet etmek lazımdır.” demekle günümüzdeki liderlerin düşünemediği bu öngörüyü nasıl düşünmüştü. Savaş heyecanını dizginleyen erdem ne idi? İşte bütün bunlarda Atatürk’ün insanı hakir görmekten öte, ulvi düşüncesinin emekçiden yana oluşu ve insanlığa hizmet eden emeğe saygısı vardır.                     

   Mustafa Kemal hiçbir zaman hayalperest değildir, o her zaman gerçekleri bir önsezi ile görebilmiştir.

    “Bir akşam, arkadaşı Salih (Bozok) ve Fuat (Bulca) ile sohbet ederken, söz yine dönmüş dolaşmış, imparatorluğun kurtuluşuna dayanmıştı. Mustafa Kemal Fuat Bulca’ya “Yanında bir kağıt var mı?” diye sordu.

       Fuat Bulca kendisine bir beyaz kağıt uzatınca, cebinden kalemini çıkardı ve bir harita çizdi: “İmparatorluktan işte bu kalacaktır: istersen cebine koy sakla, göreceksin!” Mustafa Kemal’in çizdiği harita, bugünkü Türkiye Haritasının tıpkısıdır.”2

        İşte Atatürk’ün önsezisi ve asıl dehası yoksul bir Ulus’u kurtarması ve ayağa kaldırmasıdır ki, İşte bu yoksunluklar içerisinde Kurulan Cumhuriyet’in içte ve dışta karşısında yer alan işbirlikçiler, İngilizlerle İşbirliği yaparak insanlarımıza o acı günleri yaşatırlar. Türk Ordusu tarihten aldığı askeri misyonunu İslam Peygamberi Muhammed Mustafa, Allah’ın Aslanı Hz. Ali ve Hz. Hamza ile özdeşleştirmiştir.

      Çünkü, Yeniçeri ocağı bu inançla kurulmuş, Ocağın gülbank ve duazlarında “Allah, Muhammet, Ali”, sancaklarında ise “La Feta İlla Ali La Seyfe İlla Zülfikar” yazılıdır. Tarihi süreç içerisinde yeniçeri ordusunun adı “Asakir-i Mensure-i Muhammediye” olarak nitelendirilmiştir. Günümüze gelince Mustafa Kemal Atatürk’ün ordusu, aynı duygu, düşünce ve inançla “erinden generaline” kadar “Mehmetçik” olarak simgeleştirilmiştir.

     1914 Birinci Cihan Harbi ile ülke toprakları işgal edilerek emperyalist ülkeler tarafından bölüşme planları yapılmıştır. İşte böylesi bir durumda yeni bir “ruh” ülkenin başına geçerek ülkenin kurtarılması için askeri misyonu içte ve dıştakilere şöyle hatırlatmıştır.                                                          

       30 Ağustos Zafer Bayramı’nın ruhunu anlamak için ülkenin o yıllarda içinde bulunduğu işgal durumu ve Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün 1927 yılında Türk Ordu Komutanlarına;

     “Bir Türk kumandanının ordusunu kullanmaksızın, herhangi suitesadüf ve suitalih neticesi dahi olsa, düşmana esir düşmesini biz mazur görsek de, tarih, bunu asla affetmez ve affetmemelidir.       Türk inkılâp tarihinin Ensal-i Atiye’ye hitap ve ihtarı işte budur.”

      Bu elbette ki, tarih sayfalarında yerini almıştır.  Ancak zaferden söz edilecekse Mustafa Kemal Atatürk’ün deyimiyle “zafer ufkun ötesini görenlerindir.” Sözüne kulak vermemiz gerekir.                  

     “Mustafa Kemal, Gelibolu anılarını anlatırken şöyle demiştir: “Sorumluluk, ölümden daha ağır basar.”

      Mustafa Kemal tepelerden birinin üstünde savaşın seyrini izlerken sol göğsüne bir kurşun isabet etti. Yanında duran genç bir subay şöyle bağırdı:

     “Efendim, yaralandınız!” Askerlerinin, komutanlarının yara aldığını öğrenmelerini engellemek isteyen Mustafa Kemal genç subayın ağzını eli ile kapattı ve “Hiç konuşma”, diye emretti. Ancak gece saatlerinde, sıcak çatışmaya ara verildiği anlardan birinde Liman Von Sanders’e savaşın durumu hakkında bilgi verirken söz, aldığı yaraya geldi. Büyük bir şans eseri olarak kurşun göğüs cebinde taşıdığı saate isabet etmiş ve yalnızca yüzeysel bir yaraya neden olacak şekilde Mustafa Kemal’in göğsünü sıyırıp geçmişti.

      Bir dostluk anısı olarak Alman Generale yaşamını kurtaran saatten arta kalanları armağan etti. Liman Sanders çok duygulanarak saati aldı ve Türk subayına teşekkür mahiyetinde kendi saatini hediye etti. ”3.

      “Ortada bütün cihan bize düşman ve bize düşman olan cihanın karşısında yalnız Mustafa Kemal Paşa! Meğer yüce Muhammet’in ruhu, Mustafa Kemal’e: “Yürü!... ve korkma!... Hesap, mantık ölümlerin ortaya attıkları kural ve ölçülerdir.

   Ot bitmeyecek kadar harab olan bu yerlerden sen bir ordu fışkırtacaksın. Avrupa medeniyetinin çelikten kaleleri yakıp eriten mermileri, senin askerlerinin çıplak göğüsleri üstünde kırılacak!” diyormuş. Sonucun böyle olacağına inanacak kaç kararsız ve tarafsız gösterilebilir!..”4

   “Mehmetçik, yani “küçük Muhammed” … Ölüme gülerek giden ve milletin gönlüne gömülenlerin sembol adı… Tarihte Peygamberinin (sav) adını ordusuna böylesi sembol yapmış başka bir millet gösterilemez.

        İşte bundan dolayı bu milletin kalbinde Mehmetçiğin çok ayrı bir yeri vardır. O, temsil ettiği misyondan dolayı bizim nazarımızda çok azizdir, çok değerlidir..

      Emekli General Fazıl Bayraktar’ın kaynaklık ettiği nice sembol kahramanlardan bir Mehmet’in öyküsünü, hadisenin aktörlerinden Pehlivan Mehmed’in dilinden dinleyelim:

    Ben, Kastamonu’nun Kırkçeşme Mahallesi’nden Mehmet Pehlivanoğlu… Yedi ceddimiz pehlivan olduğu için soyadımız ‘Pehlivanoğlu’ olmuş.

      “Çanakkale’de bir 57. Alay vardı. Öyle bir Alay, yani yedi düvelde yoktu. Bizim mangaya “Yedi Mehmetler Mangası” derlerdi. Manga kumandanımız Balıkesirli Mehmet Çavuş. Neferler, Maraşlı Uzun Mehmet, Tokatlı Kara Mehmet, Karamanlı Deli Mehmet, Bergamalı Efe Mehmet, Vakfıkebirli Taka Mehmet, Yozgatlı Pala Mehmet ve ben Kastamonulu Mehmet Pehlivan Mehmet…”  Hey gidi hey… Ne Manga idi o manga. Süngüye kalktık mı, dağ yürüyor sanırdı İngiliz gâvuru. Conkbayırı’nın dili olsa da söylese.

     “Yedi Mehmetler Mangası” dedim ya. Yedimizin de boyu uzun. Ne postal uyar ayağımıza, ne urba uyar sırtımıza. Siperlere sığmıyoruz. Namımız almış yürümüş. İngiliz zabiti, onun için ölçememiş boyumu.

      Mustafa Kemal, Fırka Kumandanımız. Geldi bir gün siperde dolaşıyor; hal hatır soruyor. Her birimize uzun uzun baktı. Sırtımızı sıvazladı. “Allah, nazardan esirgesin, Mehmet dediğin böyle olur işte” dedi.”5     

                        *****                               

1- Falih Rıfkı Atay, “Babanız Atatürk Bayrak Atatürkçülük Nedir Atatürk Ne İdi” ,Ayyıldız Matbaası,İstanbul,1980,s.61

2- İsmet Bozdağ, “Atatürk’ün Evrensel Boyutları” ,T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları: 977, Ankara, 1996,  s.5

3- Dietrich Gronau, “Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyetin Doğuşu” ,Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1994, s.100

4- Selâhaddin Çiller, “Atatürk İçin Diyorlar ki” ,Varlık Yayınevi, İstanbul, 1978, s.112                                                                             

5- İbrahim Refik, “Çanakkale’de Son Şahlanış” , Albatros Kitapları, İstanbul, 2008, s.24-160-161 

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı