Advert
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü
Aşir Kayabaşı

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü

Reklam

Ulusal kültürümüz ve Devlet geleneğimizde, kadın haklarına saygının, tarihin derinliğinden gelen birçok özgün uygulama örnekleri vardır. Kültürümüzde kadın erkek eşitliği özellikle üst düzey kurultaylar ve saraylar da yapılan toplantılarda alınan kararlar, tüm kesimlerin ister istemez kabüllerini mecburi kılmakla birlikte, kayda geçen yazılı kararların, aynı taht üzerinde oturan Hakan ve Hatun’un onayları ile metinlere geçirilişini birçok tarihçi ve görgü tanığı seyyahlar belirtmektedirler.

         İbn Batuta; “Türk ve Tatar kavimlerince kadınlar pek muhterem olup bir emir-name yazıldığı zaman “Sultan’ın ve Hatun’un emri ile” ibaresini koyduklarını söyler.”1

     13. Yüzyılda Ahmet Yesevî süreğini devam ettiren, Hacı Bektaş-ı Veli kadın örgütlenmesini “Bacıyan-ı Rum” (Anadolu Bacıları) grubu olarak kurar ve ayin-i cem’de kadın-erkek birlikte ibadet eder.

        Türkmen töresi’nde ise toplumsal yaşamın hukuksal alanında da kadın-erkek ayrımının yapılmadığı görülür.

         Bu konuda hukuk tarihimiz açısından; “… Elimizdeki belge bir Debbağ Fütüvvetnamesi olarak Ahi Evran’a kadar ulaşmakta ve Kargın Ocaklı Boyu’na verilmiş bulunmaktadır. Tarihi miladi 1363 (14 Şaban 775) olan belgenin bir başka ilginç yönü de fütüvvetname’nin altındaki iki hanımın da imzasının şahit sıfatiyle bulunmasıdır.”2

          Türk coğrafyasını yakından tanıyan ünlü seyyah İbn Batuta  Ortadoğu kültür ve yaşama biçiminde  olmayan bu demokratik kültür ve yaşama biçimine dikkat çeker. Şair Abdülhak Hamit’in bir vecizesinde; “Bir milletin kadınlarının durumu kalkınmışlığının ölçüsüdür.”3 demekle, kalkınmak için kadın-erkek çalışmak lazım geldiğini vurgular.

        Kaşğarlı Mahmud ise “Han’ın işi olunca Hatunun işi geri kalır.” Ata-sözünü nakletmekle hükümdar ile zevcesinin mevkilerini güzelce belirtir. Bu mevkide Tahta oturan Hakan ile Hatun’un huzurunda;

     “Her işe ait toplantıda kadınla erkeğin birlikte olması şarttı: mesela kamunun veliliği, Hakan ile Hatun’un her ikisinde ortak olarak ortaya çıktığı için, bir genelge yazıldığı zaman  “Hakan Buyuruyor ki” deyimiyle başlasa ona uyulmazdı. Bir genelgeye boyun eğilmesi için, kesinlikle “Hakan ve Hatun Buyuruyor ki“ sözcüğü ile başlaması gerekirdi.

    Hakan tek başına bir elçiyi huzuruna kabül edemezdi....Şölenlerde, kenkeşlerde, kurultaylarda, ibadetlerde ve ayinlerde, savaş ve barış toplantılarında, Hatun’da mutlaka Hakan’la birlikte bulunurdu. Kadınlar, örtünmeye ait hiçbir kurala bağlı değillerdi... Dünyanın en demokrat kavmi eski Türkler olduğu gibi en feminist (kadın haklarını en çok koruyan) toplumu da yine eski Türklerdir. Zaten kadın hakları, demokrasinin, yani eşitliğin kadınlara ait bir görünüşünden ibarettir.” 4.

            Babür-Şah gençlik çağındaki bir hatırasını anlatırken, annesinin devlet büyüğünü tayin işinde ne kadar etkili olduğunu şöyle anlatır.

         “...Bunu gören sadık begler büyükannem İhsan Devlet Beğüm’ün etrafında toplandılar. Anam pratik bir hanımdı. Birçok mühim işler onun reyi alınmadan yapılmazdı.”5.

          Alevi-Bektaşi Tasavvuf edebiyatında erkek egemen görüşü eleştiren kadın şairlerden biri:

 

                                                   “Ey erenler, erler, nasıl ersiniz?

                                                    Söyleyin sizinle davamız vardır.

                                                    Bacıları niçin (nakıs) dersiniz.

                                                    Bizim de Hazreti Havamız vardır.

                                                    Söyleyin, Makbul-i Rahman değil mi?

                                                    Aslanın dişisi, aslan değil mi?”6 der.

1

 Ulusal kültürümüzde var olan bu eşitlikçi bakış açısı ve değerler, zamanla diğer kültürlere duyulan özen ve özenti sonucu bazı kesimlerde kadınların giyim kuşamından tutunda, aile içerisindeki konumu ve haklarını bile yapay tartışma ortamına çekmiş, bazı düzenlemelere rağmen  halen günümüzde insanlarımız bu hususları tartışarak, hem zaman kaybetmekte ve hem de kadınlarımıza rol biçerek haklarını tartışma konusu yapmaktadırlar.

     Aslında bu konuda bizim söyleyebileceğimiz fazladan bir şey yoktur. Zira uygulama örnekleri ve kültürel birikimler ortadadır.

    Türkiye Cumhuriyeti kurulunca da 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınarak dünyaya örnek olunmuştur. Ancak günümüzde özellikle bölgemizde kadınlara yönelik şiddet, töre, namus ve kandavası cinayetleri ne yazık ki, devam etmektedir.

       Töre cinayetlerinde “ana-kız-oğul” duygusallığından öte, öldüren oğul’un; “Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar” , öldürülen genç kızın ise “Anama söyleyin ağlamasın” feryatlarına kulak vermek gerekir.

       1999 Sivas Madımak Oteli olayında oğlu yakılan Anneye Avukatı oğlunu yakana idam cezası verildiğini söyler Bu cezaya sevinip, sevinmediğini soruncu: “oğlu yakılan anne sevinemem” der. Neden diye sorulduğunda. “Şimdi de onun anası ağlar” diye cevap verir. İşte anne yüreği denilen şey budur. Yoksa bize Hz. Hamza’nın ciğerlerini çiğneyen kadına da anne denilebilir mi?

        Umarız ki, ilimizde bu hususta hiç olmazsa bu sorunların gündeme taşınması ve çözüm yollarının araştırılmasında, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün;

     “Arkamdan yürüme öncün olamayabilirim.

      Önümde yürüme takipçin olamayabilirim.

   Yanımda yürüsen hedefe birlikte varırız.” öngörüsünde olduğu gibi, bu yolda birlikte yürünür ve kadınlarımıza insan olmanın getirdiği temel haklarını kullanmaları için fırsat verilerek, eğitim-öğretim ile üretim ilişkilerinde iş bölümü ve toplumsal hayatta statülerinin kazandırılmasında bir ivme kazandırılır. 

    Bu ümit ve beklenti içerisinde tüm kadınların şiddetten uzak günlerinin kutlu ve kendilerinin de mutlu olmalarını dilerim.                                                                                                        Aşir KAYABAŞI          

 

1- Prof. Dr Osman Turan, ”Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi” ,Bogaziçi Yayınları, Cilt:1-2,İstanbul, 1993, s.129

2- Prof. Dr. Alemdar Yalçın, “Kargın Ocaklı Boyu İle İlgili Yeni Belgeler” ,file.//A:/Yönetmelik ve Diğerleri,/ htm. 09.06.2004, p.9

3- Yrd. Doç. Hüseyin Çelik,”Charles Wells” ,Kültür Bakanlığı Yayınları: 1839, Ankara, 1996, s.18

4- Ziya Gökalp , “Türkçülüğün Esasları” , Toker Yayınları, İstanbul, 1989, s.165-155

5- Rıza Nur, “Türk Tarihi” , Cilt : 6,Toker Yayınları, İstanbul, 1979, s.166

6-H.Nedim Şahhüseyinoğlu, “Anadolu Kültür Mozaiğinden Bir Kesit Balıyan”,Ürün Yayınları,Ankara,1996,s.80                                                                                          

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı