Advert
Advert
Urfalı Şair Abdi ve “Ehlibeyt” sevgisi:
Aşir Kayabaşı

Urfalı Şair Abdi ve “Ehlibeyt” sevgisi:

Reklam

“1857 yılında Urfa’da doğan Hacı Abdi Efendi’nin asıl adı Seyyid Mustafa’dır… Asıl adı Mutafa olmasına ragmen, şiirdeki mahlası ile şöhret bulan “Hacı Abdi Efendi”nin Seyyid olma ihtimali de vardır. Halk arasında saygın yeri bu sebeble de teveccüh sebebi olabilir. Seyyid Mustafa ismi, bize bu yorumu yapma şansı vermektedir.

     Şıhis İshakoğlu’ndan ve Urfa Ulu Camii eski imamlarından Hacı Abdurrahman Ertan Hoca’dan sözlü olarak öğrenmiş bulunmaktayız. Hacı Abdi Efendi’nin yaşayan torunlarından daha fazla bilgi temini mümkün olmamıştır. Her sanat, kültür ve fikir adamımızın mukadder sonu gibi Abdi Efendi de toplumumuz tarafından unutkanlığa ve ilgisizliğe düçar olmuştur”

    Aslında bu düçarlığın asıl nedeni şair Abdi’nin gerçek bir “ehlibeyt” bendesi şair olduğunu ortaya koymasıdır. Çünkü, Urfalı Şair Abdi “Tavella” ve “Tabera” inancını ifade etmekten çekinmeyerek, cesaretle Yezid’in hilekâr zihniyetini lanetleyerek Allah, Muhammed, Ali ve Hüseyin sevgisini ortaya kor.

                                          MERSİYE- İ HACI ABDİ EFENDİ MERHUM

                                         “Mah-ı matemdir Muharrem dideler kan ağlasın

                                          Karalar giysin serapa ehl-i iman ağlasın

                                          Macera- yı Kerbela’dan ‘ arş-ı Rahman ağlasın

                                          Cennet- i A’la’da her dem hur-ı gılman ağlasın

 

                                          Hanedan-ı Mustafa’ya hasm-ı can oldı Yezid

                                          Nur-ı çeşm-i Fatıma-i zehra’yı etdirdi şehid

                                          Olmasın asla Hüda’nın rahmetine müstefid

                                          Uğrasın kahr-ı Cenab-ı Hakk’a her an ağlasın

 

                                          Şimr-i mel’ unun elinden koptı tufan-ı bela

                                          Al kızıl kana boyandı çün zemin-i Kerbela

                                          Dehşetinden titredi ‘ arz-ı semavat- ı ‘ ala

                                         ‘Âlemi ‘ Ulvide ruh-ı şir-i Yezdan ağlasın

 

                                          Ekmel-i Al-i Rasul- i kibriyadandır Hüseyn

                                          Cevher-i ferd-i ‘Aliyyü’l-murtaza’dandır Hüseyn

                                          Böyle bir pak nesebdir etkıyadandır Hüseyn

                                          Halına gökte melekler yerde insan ağlasın

 

                                          Vak’a- i şah-ı şehidani heman etdikce yad

                                          İltihab-ı zahm-ı dil eyler “dem a dem” izdiyad

                                          Haşredek bu yare Bünyan za’il olmaz ya ‘ibad

                                          Ağlarım ‘Abdi benimle dide-i can ağlasın”1

 

    “Ehlibeyt’i Ümmü Seleme şöyle nakletmektedir: “Ben Resulullah’ın evinin kapısında iken şu ayet nazil oldu.“...Ey Ehlibeyt! Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor...”(Ahzab, 32)

     Evde Resulullah, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin vardı. Onları bir örtü ile bürüdü ve “Allah’ım, işte bunlar benim ehlibeytimdir, bunlardan günahı gider ve bunları kirlerden tertemiz kıl”2

 

1- Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin Ertan, “Urfalı Şair Abdi” ,Şurkav Yayınları:15, Şanlıurfa, 1997, s. 13-14

* Şair Abdi; “Ey kerem kânı neka’isden münezzeh Ulu Şah - Ehl-i hacata der-i lütfun açıktır her gah” dizeleri” “Ulu Şah” Alevi-Bektaşi duazında “Bismi Şah” la başlar. Pir Sultan Abdal “şah” unvanını yasaklayan zihniyete karşı, “Siz de şah diyenı ökdürürlerse -Ben de bu yayladan şah’a giderim” dizeleri ile korkusuzca cevap vererek, canından olur.

2- Doç. Dr. İlyas Üzüm, “Ehl- i Beyt-i Mustafa’nın Reyhanı Hz. Hüseyin”, Diyanet Aylık Dergi, Sayı: 252, Ankara,  Aralık 2011, s.13

                                                             MERSİYE-İ DİĞER

                                                Mâtem-i şâh-ı şehidan için ehl-i irfân

                                                Eylesin mâh-ı Muharremde heman ah ü fiğan

 

                                                Sinelerde ne sağalmaz yaralar açı Yezit

                                                Nur-ı ayn-ı Mustafa’ya vermedi emn ü eman

 

                                              Ceyş-i gümrâh-ı adüv ekberi İbn-i Ziyad

                                              Kerbelâ’da gönderib kıldı Hüseyn’e kasd-ı can

 

                                                Serini tenden cüda eyledi Şimr-i la’in

                                                Oldı bu faci’adan arz-ı İlâhî lerzan

 

                                                Ne belâdır bu belâ Âl-i Rasûl’e ya Râb

                                                Eyledi rûh-ı Aliyyü’l-Murtazâ’yı nâlân

 

                                                Çekilir mi bu felâket oturulmaz asla

                                                Böyle bir vak’aya olmaz mı ciğerler sûzân

 

                                                Teşne-leb dâr-ı fenadan gitdi ol pâk neseb

                                                Olmayan var mı anın katline la’net-han

 

                                               Kılmam hüzn ile bu nazmi yazarken Abdî

                                              Ağlamakdan çatladı hâme gözümden döktü kan

 

MERSİYE-İ DİĞER

Gösterib şâh-ı şehidâna sadakat a’da

Kassd-ı can eylediler Âl-Rasul’e hayfa

Ne kıyamet kopdığın melheme-i kübrada

İşidenler kanlı yaşlar döker ağlar hala

 

 Kerbelâ’da irtikâb-ı cürm eden zalimler

 Âb-ı Kevser içemez dest-i Ali’den asla

 Ruz-ı Mahşerde cenab-ı Fatıma hayrü’n-nisa

 Hak divanında eder hun-ı Hüseyn’i da’va

 

 *Pençe-i Âl-ı abaya müntesibdir Abdi

Kaldı matemler içinde çağırır vaveyla”

 

    Edebiyat çevreleri,  Abdi Efendi’ nin; iyi, lirik ve kapasiteli bir şair. O, bunu hak etmiştir.”4. derler. Şair Abdi ile tanışma şerefine nail olmuş Urfalı şair Bedri Alpay ise;  “Hacı Abdi Efendi dindar, mütevâzi, ince ruhlu bir zattır. Urfa’da herkes kendisini sever, hürmet ederdi”4 der.

   Şair Abdi’nin dizelerinde cesaretle, İslam Peygamberi Muhammed Mustafa’nın “Hasan ile Hüseyin benim göz bebeklerimdir” hadisinde belirttiği torunlarına “ehlibeyt” ine yapılan zulmü lanetler.

3- Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin Ertan, “Urfalı Şair Abdi” ,Şurkav Yayınları: 15, Şanlıurfa, 1997, s.15-63-64-36-27

4- Bedri Alpay, “Şanlıurfa Şairleri I” ,Dal Yayıncılık, Bayrak Matbaacılık, İstanbul, 1986, s.9;* Merhum Urfalı şair Bedri Alpay’da: ”Bedri’yi dûr etme lütfûndan eya hayr-ül vera - Bende-i Al-i Abâ’dır ey şefaat masdarı.” der. (M. Kurtoğlu, “Kültür Şehri Urfa” ,s.108)

      Yukarıda Şair Abdi’nin de vurguladığı “Pençe-i Âl-i Aba” (Hamset-el Al-i Aba) Urfa *(Şark İş (Fesadı) Hanının kitabesi’nde Urfa’daki heterodoks İslam yorumunun izlerini göstermesi açısından kayda değerdir. Kitabe’nin Türkçesi;

     ”Ey kapıları açan Allah, bize hayır kapısını aç, yıpratıcı veba, kolera ve benzeri hastalıklardan korunmak için üflediğim beş isim var: el-Mustafa ve’l-Mürteza ve’bnahuma ve’l Fatıme” (Mustafa, Mureteza (Ali) ve onun iki çocuğu (Hasan-Hüseyin ve Fatıma’dır.”5 

      Urfa “Dabbakhane Camii; “… Esas kapı batı kapısıdır. Kapı alınlığında ma’kıli tarzında dört defa “Ali” yazılı kare bir rozet bulunmaktadır.”6

      “Karakapıcılardan olduğu söylenen” Urfalı Seyyid Şair Nabî ise “ali bendesi’ olduğunu oğluna hitabında:

     “Hamdu li’llah nesebin Âlidir

           İlm ile ced ü ebin Âlidir.”7. Der.

       Nabî’nin, oğluna nasihatinde “ali yolu” ndan, (nesebi) Seyyit olduğunu hatırlatması manidardır.    

   “Bir şehrin hafızasının olduğunu ve hafızanın da o şehrin sahip olduğu kültürel ve manevi değerlerden oluştuğunu fehmimizle kabul ettiğimize göre o değerler, var oldukça ve insanlar bu değerlerin etrafında toplanarak kendilerine yeni açılımlar sağladıkları müddetçe, şehrin hafızası da kaybolmaz ve körelmez, bilakis gençleşir. Şehrin hafızasını oluşturan bu değerlerin yanında ve üstünde bir değer daha vardır. Ki o değer, o şehrin ‘makamı’dır. 

     Makam, gözle görülür, fiziki bir yapı değildir. Yani taş, toprak, harçtan müteşekkil bir bina değildir. Bunun ötesinde ‘ruh’tur. Makam olarak belirlenen yerin ruhudur.”8 

        “Bugün Urfa’da Mecma’ül Bahr kavramının Balıklıgöl ve çevresindeki kutsal alanın bütünlüğü içindeki yeri, sadece somut bir anlamından ibarettir. Mecma-ül Bahr’ın soyut anlamı kentin hafızasından silinmiştir.”9. Denir, çünkü,“Halilürrahman Camiin batısındaki oda kitabesi de şöyledir:

      “Kale nebiy aleyhisselam. Ene Medinetü’l -ilm. Ali Babuha”

     Sene:1189. Miladi 1775 tarihine rastlayan bu kitabe, minareden sonra görülen en eski tarihi taşımaktadır.”10.

              Peygamberimizin bu hadisi “Ben ilim şehriyim, kapısı Ali’dir.” Urfa’nın tarihine ışık tutuyor.

      Urfalı araştırmacı yazarlarımızdan, Sayın Doç. Dr. Abdullah Ekinci’nin “Hafızası silinmiş şehir” ,Sayın Mehmet Kurtoğlu’nun ise; “Hafızasını kaybeden şehir” olarak nitelendirdikleri Urfa kentinin dokusunu oluşturan “ehlibeyt” değerleri unutturulmuş.

       Ancak, Urfa’da Haşimi’ye Meydanı, Nur Ali Mahallesi ve Mezar taşlarına işlenmiş “ehlibeyt” inancını dile getiren, özellikle Urfalı şair Abdi’nin eserleri kayda geçmiş, fakat Urfa’da yönü değiştirilen, rengi ve hafızası silinen Mevlid-i Halil ve Balıklıgöl İbrahim Halil Zaviye dokusu başka yapılara dönüştürülmüştür.

       Evliya Çelebi’nin deyimiyle “fakr ile fakr, ehl-i hâl ve arif erenler”den, İbrahim Halilullah Dergâhı postnişini Karaköprülü Ali Baba “erenler evi” nden yükselen İbrahimî makamın gönüllere ruh veren ‘mistik hava’sı yok olmuş.

      Âşıkların saza, ariflerin öze, ciğerlerin yanıp köze geldiği, sazın söze, sözün sohbete, sohbetin muhabbete, muhabbetin Muhammed’e dönüştüğü sıra gecesi ve mevlitler de, gönülleri coşturan Şair Abdi’nin yukarıdaki Hamset-el Al-i Aba temalı mersiyelerinin sadası duyulmuyorsa, bizde Urfa’ya “Ruhu göçmüş şehir” demekten kendimizi alamıyoruz.

5- Doç. Dr. Abdullah Ekinci, “Soyuttan Somuta Mecma’-ül Bahr” ,Şanlıurfa Kültür Sanat Tarih ve Turizm Dergisi, Yıl:3, Sayı:8, Eylül 2010, s.23-24

6- Yrd. Doç. Dr. Cihat Kürkçüoğlu, “Camiler” ,Türkiye Diyanet Vakfı Şanlıurfa Müftülüğü Yayınları, Editör. Prof. Dr. Yusuf Ziya Keskin, “Geçmişten Günümüze Şanlıurfa’da Dinî Hayat, Ankara, 2011, s.120   

7- Prof. Dr. Abdülkadir Karahan, “Nabî” ,Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 820, Ankara, 1982, s.3-4

8- Seyit Ahmet Kaya, “Şehrin Makamı İbrahim ve Urfa” ,T.C. Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Konya, 2012, s.12-13                                                                                                                                                                                                                                                                 

9- Doç. Dr. Abdullah Ekinci, “Soyuttan Somuta Mecma’-ül Bahr” ,Şanlıurfa Kültür Sanat Tarih ve Turizm Dergisi, Yıl:3, Sayı:8, Eylül 2010,s.19-23

10- Mahmut Karakaş, “Şanlıurfa Kitabeleri” ,Dal Yayıncılık, Şanlıurfa, Tarihsiz, s23      

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı