Advert
Advert
Ahmed Zemci Hazretleri’nin Kimliği: 3
Aşir Kayabaşı

Ahmed Zemci Hazretleri’nin Kimliği: 3

Reklam

İslam tarihinde Emevi-Abbasi çekişmesinden kaynaklanan bir düşmanlık sonucu Urfa’da da bazı gerçekler, adeta gizlenerek görmezden geliniyor, hatta unutturuluyor hissi verilir, böylece de bugün Ebu Müslim-i Horasanî’nin yoldaşı Ahmet Zemci hakkında bilgi sahibi olmadığımız gibi, bu konuda önyargıyla hareket edilerek, farklı görüş, düşünce ve inanç gruplarından söz edince de kabullenmede güçlük çekiliyor.

     “Yıllar önce bu konuya merak saldığım için Pazar camiine giderek müezzin ile bu konu ile ilgili, yani Ahmed Zemci’nin kim olduğunu müezzine sorduğumda bilgisinin olmadığını belirtti, oradan çıktıktan sonra hemen yakın mesafede Attar Pazarı’nda eski yazı kitaplar pazarlayan yaşlı bir Urfalı kitapçıdan bu konu ile ilgili bir kitap var mı?

      Diye, sorduğumda yok dedi. Peki, bu mübarek zatın mezarının üzerinde “Ahmed Zemci Hazretleri” yazıyor, sizce bu zat kimdir? dediğimde, vallahi benim duyduğuma göre “Horasanlı bir kumandanmış” dedi ve beni bir kitapçıya yönlendirdi. Oraya da gittim ancak, bu konuda kitap bulamadığım gibi, bir malumat da öğrenemeyince çok üzüldüm.”

     Ancak, düşündüm bu bilgisizliğin nedeni nedir? Diye kafamda bir soru işareti kaldı. Fakat yukarıda sözünü ettiğim kitapçının “horasanlı” tespiti, benim için önemli bir ipucu idi. Bilindiği üzere horasan meşrepli erenler, heteredoks islam anlayışını benimsemiş (haşimî) ehl-i beyt sevgisini rehber alan dervişler olduğu bilinmektedir.

       Kaynaklar, Tüfekçiler loncasının pîri, Ebu Müslim’in yoldaşı olarak gördüğü miskin-derviş Ahmed Zemci’nin öyküsünü içerir. Tüfek sözcüğü, ilkin ‘içinde ağızla üflenerek atılan boru’ anlamındaydı; Ahmed-i Zemci, bu silahı kullanmadaydı, diyor.

       Bu tarifteki alete sanırım Urfa’da eskiden “zıkkı” deniliyordu. Fakat, Ahmed Zemci’nin asıl maharetli olduğu dövüş aracı “sapan” dı. Bunun Urfa’ya yansıması da eskiden Urfa Karakoyun deresi yamaçlarında karşılıklı mahalleler arası “sapan savaşı” yapılmasından anlaşılıyor.      

       “Urfa’da çok sayıda ikamet ettikleri anlaşılan ve ayrı bir grup olarak telakki edilebilecek “Sadât-ı kirâm”dır. Osmanlı Devleti’nde Hazreti Muhammed soyundan gelenlere birtakım ayrıcalıklar tanınmaktaydı. Bunlara “Seyyid” adı verilmekteydi.

      Osmanlı Devleti bunların işleriyle uğraşan müstakil bir müessese Nakibü’l Eşraflığı kurmuştu. Müessesenin başında bulunan Nakibü’l Eşraf İstanbul’da otururdu. Seyyidlere Nakibü’l Eşaraf tarafından Seyyid olduklarına dair hüccet ve şecere verilirdi.”1 *

      İşte Urfa’nın iki yiğit Seyyid şairi Abdi ve Nabi, sözünü esirgemeden Muhammedî İslama ve ehlibeyte zulmedenlere karşı mazlumların sesi olarak şöyle haykırışlarına şahit oluyoruz:

“Sinelerde ne sağalmaz yaralar açtı Yezid

           Nur-ı ayn-ı Mustafa’ya vermedi emn ü eman”2

        Urfa Pazar camii ile Haşimiye camii isminin birlikte belirtilmesi tarihsel açıdan büyük bir önem arz etmektedir. Urfa-Haleb ticaret yolunun tarihteki önemini ve kardeş şehir olduklarını da her Urfalı bilir. Peki, Halepte “Haşimiler” den söz ediliyor da Urfa’da ise hiç üzerinde durulmuyor.

       Oysaki, “Kureyş Haşim oğulları Şi’b-i Ebî Talib’de, yani Mekke kenarındaki dağlardan birinin vadisinde ablukaya alılalı üç sene olmuştu. Orada son derece sıkıntılı günler geçiren Müslümanlar her fedakârlığı göze almışlardı. Şunu da bilelim ki, bu abluka kararı Haşim oğulları hakkında idi.”3

       Bunun nedeni Haşimiler’in karşıtı Mervaniler’in bir zaman Urfa’da hakimiyeti mi? acaba, çünkü, Ahmed Zemci’nin mücadelesi son Emevi halifesi Mervan-ı Hımar’a karşı idi.

       Bizce burada Urfa için önemli ipucu “haşimî” sıfatı, O’ da Urfa’nın en önemli merkezî ki, Ahmet Zemci’nin de mezarının bulunduğu Haşimiye cami, Haşimiye Çarşısı ve Haşimiye Meydanı’dır. 

       Urfa’da Türk Meydanı, Arap Meydanı ve Haşimiye Meydanı, şehrin tarihi ana merkezi olup, ne yazık ki, bu konuda tarihi dokuyu ve gerçekleri ifade eden olmamış, günümüzde de unutulmaya yüz tutmuştur. Ancak, bu konuda Konya şehri “meydanı” nın geçmişteki anlamı ve önemini vurgulayan eserler ortaya koymuştur.

     “Konya’da hayatın toplandığı iki yer, Çarşı ve Meydan idi. Çarşı, insanların gündelik ihtiyaçlarını karşıladıkları bir yerdir. Buna karşılık meydan, sosyal hayatın daha değişik biçimlerinin göründüğü bir yer idi

       XIII. yüzyıl başında, Meydan, Debbağların bulunduğu bir mahalle adı olarak geçmektedir. Daha sonraki tarihlerde de kaynaklar meydan ve buradaki olaylardan sık sık bahseder. Meydan, atla yakın ilişkisi olan Türk hayatı için gerekli bir alan, diğer şehirlerde meydanlara “Gök Meydan” da denmektedir.

      Konya şehrinde, devlet hayatının merasimle ilgili hemen bütün faaliyeti bu meydanda yapılıyordu. Bunlar arasında Türk İslam topluluğunun en önemli şenliği, bayram namazlarının topluca kılınması geliyor. Bayramlarda buralarda şenlikler de yapılıyordu.

      Konya Meydanı, Dinî bakımdan camideki toplantı ne ise, sosyal açıdan da buradaki toplantılar önemli idi.

      Konya’nın gelişmesiyle “meydan”ın da yer değiştirdiği tahmin edilebilir. Ancak bu meydan, Konya’nın Türk devrinin bir eseridir.”4

       Bu bilgiler sanki, Urfa Haşimiye Çarşısı ve Haşimiye Meydanı’nı anlatıyor. Bir Urfalı olarak üzüntü duymamak elde değil. Tesbitte geçen “Debbağlar” da sanki Urfa Debbağhane camiidir. 

     Şöyle ki: “Debbağhane Mahallesindedir… Ancak bu caminin Debbakhane mahallesinde, bugün mevcut olmayan başka bir cami olduğu düşünülmektedir…. Kapının üzerinde okunamayan bir kitabe bulunmaktadır…. Cami avlusuna, batıdan ve güneyden üzerleri geometrik taş süslemeli kapılardan girilir. Eyvan şeklindeki bu kapının kemer taşlarında yan yana dizilmiş palmetlerden oluşan bir süsleme yer almaktadır.

       Her iki palmetin yaprakları arasındaki boşluklarda ters vaziyette palmetler oluşmuştur. Kapı alınlığında ma’kıli tarzında dört defa “Ali” yazılı kare bir rozet bulunmaktadır.”5

        Urfa tarih şehri, Karaköprülü Ali Baba’dan ötürü “Şerif Şehir” Ahmed Zemci’den ötürü de “Ali Şehir” olarak çok ve ünlü ki, Urfalı şairler “Ali” misyonunu haykırarak ifade ederler, Ünlü şairimiz Nabi, oğluna Nasihatı’nda:

“Hamdülillah nesebin Ali’dir

                                                      İlm ü cedd ü ebin Ali’dir.”

      Gazelinde “haşimî (âl-i aba)’ya dikkat çekilir ki, Urfa’da yüreğinde “haşimî” (ehl-i beyt) sevgisi taşıyan şairlerin bu sesine kulak verilir. Çünkü bilirler ki; “Hazret-i Peygamber’in en sevgili evladı Hazret-i Fâtimetü’z-Zehrâdır. Bütün âl-i Beyt, Peygamber sülâlesi onun neslindendir.”6.

      “Haleb ahalisinden olup “Haşimî eşrafına mensup bir adam”7. dan tarihi kaynaklar söz ediyor. Bu durumda Haleb’de “Haşimî”ler var da Urfa’da olamaz mı? Bu konuda neden susuluyor, bunu anlamak mümkün değil.

     “Hâşimî: Hz. Muhammed’in mensubolduğu kabile, Peygamberimiz Hz. Muhammed (A.S.M.) kabilesinden O’nun sülâlesinden gelen.”8. anlamını bilmeyen var mı?

      Peki, şimdiye kadar neden Ahmed Zemci Hazretlerinin mezarının üzerindeki sundurma üzerine çıkılarak namaz kılınıyordu! Günümüzde mezar üzerindeki sundurma kaldırılınca, bu uygulamaya son verildi. Buna vesile olanlara teşekkür ederiz. 

         Bugün Urfa tarih şehri diye söze başlar, camiler hakkında bilgi verirken kullanılan son sözcükte “tahmin”, “söylenti”, “düşünülmekte” veya “rivayet” edilmektedir, söylemlerinden vaz geçilerek, öyle umarız ki, hiç olmazsa vefalı Urfalıların geçmişte kayda geçirdikleri “Ahmed Zemci Hazretleri” isim tabelası mezarın üzerindeki yerine konulur. (Devam edecek)

 

 

 

    

*****

1- Mehmet Emin Üner, “Osmanlıdan Cumhuriyete Urfa Tarihi”, T.C. Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Navi Medya, Ankara, 2009, s.144; Bilgin Aydın, “Meşihat Arşivi’nde Muhafaza Edilen Nakibü’l eşraf defterleri”, türklük Araştırmaları, X. (İstanbul 2001), s.21-26; 1170-1756 yılında Urfa’da Seyyid Hasan Efendi’nin Nakibü’l Eşraf Kaimakamı olarak görev yaptığı görülüyor. Diyarbekir Ahkâm Defteri, Nr.2. s.95.

2- Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin Ertan, “Urfalı Şair Abdi”, Şurkav Yayınları: 15, Şanlıurfa, 1997, s.64; *Selçuklu komutanları, beyleri, hatta Osmanlı padişahları “hazret” sıfatını kullanmamıştır. Ünlü gazelhanımız merhum Kazancı Bedih; “Ya Rab dür eyleme bizi evlad-ı Ali’den- Biz onların bendesiyiz kal-u beliden” dizeleri ile yakarıda bulunur.

3- Ali Himmet Berki-Osman Keskioğlu, “Hatemü’l- Enbiya Hazreti Muhammed ve Hayatı”, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2001, s.130

4- Doç. Dr. Tuncer Baykara, “Türkiye Selçukluları Devrinde Konya”, kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 614, Ankara, Tarihsiz, s.67-68

5- Cihat Kürkçüoğlu, “Dini Mekanlar Camiler”, Editör: Prof. Dr. Yusuf Ziya Keskin, Geçmişten Günümüze Şanlıurfa’da Dinî Hayat”, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2011, s.119-120

6- Ali Himmet Berki-Osman Keskioğlu, “Hatemü’l- Enbiya Hazreti Muhammed ve Hayatı”, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2001, s.51; * Yine öyle umuyoruz ki İlimizde İslam tarihinin en özgün abidesi olan, Şeyh Mesut “Dede-i Horasani” Türbesinden alınan, “Nesl-i Pak-ı Muhammediye” şeceresi de araştırılarak, yerine konur.

7- Prof. Dr. Işın Demirkent, “Urfa Haçlı Kontluğu”, Cilt: 1, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1990, s.141; Cahen La syrie du Nord, s.261)

8- Ferit Develioğlu, “Osmanlıca - Türkçe Ansiklopedik Lûgat”, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara,1996, , s.338

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı