Ahmed Arifin dizelerinde dile getirdiği toplumsal sorunları, kardeşim dediği Yılmaz Güney beyaz perdeye aktararak, görsel olarak gözler önüne serer. O “Hudutların Kanunu” sinema filminde:
“Bir sınır köyündeki zorlu yaşam koşulları konu edilir. Kaçakçılığın yaygın olduğu köyde bir üsteğmen öldürülür. Bunun üzerine askerler, sınırdaki denetimi arttırırlar. Sıradan bir köylü olan Hıdır ise sınırdan hayvan geçirmeyi başarmıştır. Bunun üzerine köy ağaları kaçakçılık yapması için Hıdır’a baskı yapar. Fakat Hıdır kaçakçılık yapmayı reddeder. Hıdır'ın amacı, köye okul yapılmasını sağlamaktır. Ancak ağaların baskıları Hıdır’ı çaresiz bırakacaktır.”
“Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Felsefe öğrencisiyken, 1950-1960 yılları arasında, siyasî inançları nedeniyle tutuklanmaları, cezaevlerinde yatmaları yüzünden öğrenimi yarıda kalır.
Halk türkü, ağıt ve masallarının hem içli hem gür sesi ve özüyle beslenmiş, yoğun toplumcu-devrimci şiirleridir. Tek kitabı Hasretinden Prangalar Eskittim.”2. deki, cezaevi hatıraları; “Her yanım puşt zulası”, “Kurt uyur, kuş uyur, bir ben uyuyamadım sabaha kadar”, “Haberin var mı? Taş duvar”, dizeleri sanki Tolstoy’un deyimiyle “ölüler evinden anılar.” da mors alfabesi ile konuşuyor gibidir.
Ahmet Arif’in dizeleri bir yerde Pir Sultan Abdal gibi haksızlığa başkaldırıcı, Urfalı Nazif gibi hesap sorucu, Aşık Veysel gibi alçak gönüllü, Köroğlu dizelerindeki gibi meydan okuyucu, kadife sesli bu şairin, kalbinin dinamit kutusu kadar şiddetli ve nazik bir şair olduğu görülür.
Arifi okurken, dizelerinde kendimizi, çevremizi ve insanımızı bulduğumuz için, onun “Adiloş Bebe”, Aşık Mahsuni Şerif’in “domdom kurşunu” ve Bekir Yıldız’ın “Kara Çarşaflı Gelin” sinema film sahnesinden esinlenerek yazdığım aşağıdaki dizeleri bir vefa borcu olarak onlara ithaf ediyorum.
ADİLOŞ BEBE
Kader bu;
Adiloş Bebe
Derler ki alına yazılır
Kader bu;
Adiloş Bebe
Nedense ölümle anılır
Mahpusun kaderi darağacı
Canım
Özgür ki şerbetlere süzülmüş
Kader bu;
Ölümün adıdır gülüm
İçmeden ab-ı hayat sanılır
Sen nasıl korkmazsın O’ndan
Adiloş Bebe
Kader bu;
İnsan astırır
İsterse kelle kestirir
Mazlumun canını alıp ta
Zalimleri hep güldürür
Bilmez mi sin? Sen onu
Bir var gülenin kaderi
Bir var ölenin kaderi
Seninki hangisi? Canım
Mümkünü yok mu bilmenin?
Sen hudut çocuğusun
Adiloş Bebe
Gidip gelmek işin senin
Bir defa yakalanmayı gör
Canım
Mavzerle yazılır kaderin!”3.*
“Ahmed Arif, kendi şiirine en uygun yapıyı ve mısra düzenini bulmuş bir şairdir. Anlatımıyla, şiirin özü arasında özdeşlik vardır. Türkçe destan türünün en ilginç deneylerini yapmıştır: En ilginç çıkışını desek daha yerinde olacak. Bir yalçınlığı koruyor şiirine Ahmed Arif, bir graniti. O yalçınlıktan birden sınır köylerine iniyor; “tavukları birbirine karışan insanları anlatıyor.
O Türk şiirinde kendi tarzını yaratmış hangi bilimsel biçimde ifade edersen et hep övgüyle anılacak bir isimdir.”4.
*****
2- Behçet Necatiğil, “Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü”, Varlık Yayınları, Kurtiş Matbaası, İstanbul, 1989, s.15
3- Aşir Kayabaşı, “Kısaslıdır Bizim Aslımız”, Urfanın Sesi Özdal Matbaası Tes. Tic. Ltd. Şti., Şanlıurfa, 2020, s.91; * Şiir; Türkiye-Suriye hududunda bir babanın gelinlik kızı için, bazı çeyiz eşyasını sırtında taşıyarak geçirirken, Bekir Yıldız’ın “kolçu-kaçakçı” ikilemi üzerine sinemaya aktardığı film senaryosu, Ahmet Arif’in “mavzer”, Aşık Mahsunî Şerif’ in ise “domdom kurşunu” dizelerine nazire olarak yazılmıştır. “Hudutların Kanunu” (Yiğitalp Ertem)
4- Birol Öztürk, “Ahmed Arif”, Dokuz Yayıncılık, MY Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti., İstanbul, 2021, s.5