Reklamı Geç
Advert
Advert
Advert
HARRAN’A YOLCULUK…
Faraç ÇOBANOĞLU

HARRAN’A YOLCULUK…

Reklam

Memleketi tanımanın yolu coğrafyasını gezmek, tarihi yapıları ve sosyal değerleri yerinde görmekten geçer. Özellikle Anadolu ve Mezopotamya’nın M.Ö. ye ait eski yerleşim yerleri çok ilgimi çekmekte ve fırsat buldukça buraları ziyaret ederim.

Eski yerleşim yerlerinin yanı sıra sosyal değerler kapsamında halkımız tarafından kutsal kabul edilen dini mekânlara da uğrar, dualar ederim. Bunlarla beraber ülkemizin doğal güzellikleri de gezdiğimiz yerler arasındadır.

Tarihi değerlerini tanımayan bir bireyin, mensubu olduğu milletinin yaratmış olduğu tarihsel birikimden kopmuş olduğu bilinciyle hareket ederek ziyaret ettiğimiz bu değerlere yaptığımız yolculuklara ailemizi de dahil ediyoruz, tabi ki imkanlar ölçüsünde.

Pazar günü (19 Temmuz 2020) Urfa’nın tarihi ilçesi aynı zamanda eski bir yerleşim olan Harran’a doğru yol aldık. Çocuklarımızla beraber burayı gezdikten sonra Halil İbrahim Peygamber’in (A.S.) mekanını ya da halk arasında bilinen adıyla ‘Balıklı Göl’ü ziyaret ettik, dualar ettik.

Urfa’dan yaklaşık 50 km uzaklıkta bulunan Harran’a yol alırken, çocuklar kendi aralarında konuşuyorlar ama ben nasıl bir manzara ile karşılaşacağımı düşünüyordum. Umduğum gibi çıkmadı dersem, gocunmasın kimse.

Dağınık bulduğumu söyleyebilirim ama buranın daha derli toplu olması gerekmiyor mu?

Harran, dünyanın ilk üniversiteye sahip bir yerleşim be bu yapının bazı bölümleri hala ayakta. Tabi bu eski yerleşim yeri Harran Üniversitesi’nin sorumluluğu altında. Rektör Prof. Dr. Mehmet Sabri Çelik hocamızın Arkeoloji Bölümü’nün çalışmalarına büyük bir duyarlılık gösterdiğini tahmin etmem zor değil. Tabi işi sadece üniversiteye yüklemek haksızlık olur. Başta Urfa Valisi Sayın Abdullah Erin ile Büyükşehir Belediye Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül ile Harran Belediye Başkanı Sayın Mahmut Özyavuz’a da büyük işler düşmektedir. Bu konularda hemşehrim Abdullah Bey’in aslında duyarlı olduğunu biliyorum ama galiba koordineli çalışmak konusunda bazı sıkıntılar var.

Evet, alanda kazı yapılıyor Harran Üniversitesi tarafından ama ne zaman başladığını bilmiyorum. Hızla yol almak gerekiyor diyeceğim ama bu işlerin bütçe gerektirdiğini unutmamak gerek.

Neyse…

Araçtan iner inmez Harranlılar alışmışlar cin gibi maşallah, bir araç yanımıza yaklaştı “Gezmeye geldiniz galiba” dedi, “Evet, gazeteciyim” dedim. “Buyurun, hoş geldiniz, takip edin beni, bir mırramızı, çayımızı için, soluklanın, ardından sizi ücretsiz gezdireceğiz” deyiverdi.

Takip ettik, bir yandan da sembol olan Harran evleri dikkatimizi çekiyor. Vardık soluklanacağımız yere, indik araçtan. Arkadaş bizi, lise son sınıfta okuyan yeğeni Fatih Özyavuz ile tanıştırdı, onun size yardımcı olacağını söyledi.

(Fatih Özyavuz ile)

Fatih’le beraber önce kendilerinin de turistik amaçlı kullandığı Harran evlerine girdik, Fatih bir yandan tanıtıyor evleri, bir yandan da bu evlerin birbirlerine bağlı olduğu dehlizlerinden geçiyoruz, fotoğraflar çekiyoruz. Ama aklımda dünyanın en eski bilim merkezi olarak kabul edilen yere ne zaman gideceğiz sorusu var.

Evlerden çıktıktan sonra hemen yakınımızda, karşımızda olan Harran Kalesi gözüküyor. Kalenin etrafı surlarla çevrili. Kalenin bulunduğu yer Harran’ın tam merkezi. Çeşitli açılardan kalenin resmini çekiyorum, bu arada Fatih diyor ki, “Abi kale üç katlı. İki katı yer altında. En alt kat depo olarak kullanılırmış. Orta kat kervan sahiplerinin yatıp kalktıkları yer. Üst kat ise güvenliğe ayrılmış”

Kalede ve üniversitenin bulunduğu alanlarda kazı çalışmaları devam ediyor. Ama sanki yavaş yürüyor diye bir kanaat oluştu bizde. Alanlara baktıkça kazıların yıllar alacağını belirtebiliriz.

Kaleyi gezmek istedim ama Fatih “Güvenlik var, kazı olduğu için gezmeye kapalı. Ama rica ederseniz belki güvenlik görevlisi sizi kırmaz”.

Vardık güvenlik noktasına, izin çıkmadı “YASAK” dendi. Gazeteci olduğumu söyledim sadece, ısrarcı olmadım ama keşke gezebilseydim, izin verseydi belki daha iyi bir yazı çıkarırdım; ama olmadı.

Hukuk okumayı hedefleyen Fatih, Harran tarihi hakkında bir rehberin bilebileceği bir bilgiye sahip. Gezmek isteyenleri memnun eder, aydınlatır da.

Daha sonra surların dışına çıkarak yaklaşık bir km yürüdükten sonra bir tepenin arkasında kurulmuş olan üniversitenin kalıntılarını görmeye gittik. Etrafı tellerle çevrilmiş olan üniversite alanı koruma altına alınmış haklı olarak. Tabi her zaman olduğu gibi define avcıları zarar vermiş bu yapılara.

İnsanlarımız küçük çıkar hesabıyla kendi tarihlerine, tarihi değerlerine büyük zararlar veriyorlar. Define avcılarından söz ediyorum.

Açıkçası Harran hakkında fazla bilgim yoktu ama gezi vesilesiyle, internette biraz araştırdım. Özetle;

Şehrin adının ilk geçtiği buluntular MÖ 2250 yıllarına ait Ebla'da bulunan çivi yazılı tabletlerdir. Bu tabletlerde şehir "Ha-ra-an" olarak adlandırılmaktadır. MÖ 2. binyıl başlarına tarihlenen ve Kültepe'yle Mari'de bulunan çivi yazılı tabletlerde ise kentin adı "Har-ra-na" veya "Ha-ra-na" diye geçmektedir. Kentin adı Sümercede ve Akatçada "seyahat" veya "kervan" anlamına gelen "haran-u" sözcüğünden gelmektedir. Bazı kaynaklar ise bu sözcüğün "kesişen yollar" veya "şiddetli sıcak" anlamına geldiğini öne sürmektedir.[4] Akdeniz ile Dicle Nehri civarındaki ovalar arasındaki konumu nedeniyle şehir bir ticaret merkezi olma özelliği kazanmıştır. Kent, ay tanrıçasına adanmıştır. Kuran'ı Kerim'de adı geçen Nuh'un kavmi olarak kabul edilen ve ehli kitaptan sayılan Sabii'lerin ana vatanı olarak kabul edilir. 11. yüzyılda Şii ayaklanması sırasında Sabii'ler kıtlık ve ayaklanmada tapınaklarını kaybetmişler ve yeryüzünden silinmişlerdir, yerlerine Arap Numayri kavmi yerleşmiştir.

İbni Teymiyye gibi ve Battani gibi alim ve bilim adamının yetiştiği Harran'da Haçlı Seferleri sırasında büyük zararlar görmüş ancak Zengiler ve Eyyubi dönemlerinde eski günlerine tekrar kavuşmuştur. Selçuklu Türkleri ve Osmanlılar tarafından yönetilmiştir. Bugün Harran'da yerleşik olan Arap aşiretleri Osmanlı’nın 18. yüzyılda buraya getirip yerleştirdiği bedevi aşiretlerine dayanmaktadır. Sözlü Arap geleneği ve kültürü hala etkisini göstermekte, koni şeklindeki 3.000 yıllık Mezopotamya Evleri kültürü ise modern tarzda evlere karşı yok olma ile karşı karşıyadır.”