Advert
Advert

Urfa kırsalından Opera Sahnelerine

Bugün siz değerli okuyucularımız için Şanlıurfa’da başlayan müzikli yolculuğunu Opera Sahnelerine taşıyan, azim ve çalışkanlığı ile göz dolduran Urfalı müzisyen-sanatçı İbrahim Halil Turgut ile Haber Müdürümüz Aziz Budak bir söyleşi yaptı.

Urfa kırsalından Opera Sahnelerine
Urfa kırsalından Opera Sahnelerine Admin
Advert

Urfalı opera sanatçısı Turgut’la çocukluğu, müzikle ilk temasları, operayla tanışması ve geleceğe dair planları üzerine sohbet ettik. Hilvan’ın Kuskunlu  köyünde müzikle başlayan önce üniversitede müzik eğitimi ile ardından Ankara Devlet Opera ve Balesinde devam eden hayat yolculuğu hem dikkat çekiyor hem de genç Urfalı sanatçılar içinde örnek olabilecek nitelikte.

Urfa’nın neresindensiniz? Biraz ailenizden ve çocukluğunuzdan bahseder misiniz?

Şanlıurfa’nın Hilvan ilçesine bağlı Kuskunlu köyünde beş çocuklu, çiftçilikle uğraşan bir ailenin ortanca çocuğu olarak dünyaya geldim. İlk öğrenimimi Hilvan’da, orta ve lise öğrenimimi Şanlıurfa’da tamamladım. Şanlıurfa’da büyük bir aşirete mensup bir ailenin çocuğu olarak batıda yaşayan kimselerden daha farklı bir çocukluk yaşadım. Şöyle ki; küçük yaşta büyümek zorunda kaldım. Bu, büyüdüğüm coğrafyanın getirdiği bir kaderdi, orada yaşayan birçok çocuk bu evreden geçmiştir.

Çocukken de klasik müziğe ya da operaya dair bilginiz ya da bir fikriniz var mıydı?

Şanlıurfa’da büyüyen her çocuk sokaklarda illa ki şarkı-türkü söylemiştir. Şarkıcılık kültürü Şanlıurfa’nın tarihsel bir kaderidir. Yediden yetmişe herkes şarkı söyler. Ben böyle bir kültürde demlendim. Daha küçük yaşta iken babamın sesimi keşfetmesiyle müziğe başladım. Zaten babam da iyi bir tenordur; zamanında Ankara Radyosu’nun sınavını kazanıp dönemin şartlarından dolayı mesleğe başlayamamıştır. Mayamız babadan gelir. Klasik müzikle tanışıklığım ise 2002 yılında radyonun frekanslarıyla oynarken NTV Radyo’nun yaptığı Klasik Müzik Kuşağı’nı tesadüfen dinlememe denk gelir. Orada ilk dinlediğim eser ise Beethoven’ın 9. Senfoni’sinin koral bölümüydü. Dinlerken çok büyülenmiştim ve seslerin armonik bütünlükleri, enstrümanların senkronizeleri baştan çıkarıcı güzellikteydi. Ama operayla tanışmam çok sonraları oldu.

Müzik Öğretmenliği bölümünü seçme sebebiniz neydi? Gerçekten öğretmenlik yapmak istiyor muydunuz?

Aslında çocukken yapmak istediğim iki tane meslek vardı. Biri müzisyen olmak diğeri ise hukukçu olmak. Ancak müzik daha ağır basıyordu. O dönemler çocuk şarkıcı furyası çok yaygındı; babam bana da kaset çıkarttırmak istiyordu ancak ben o zamandan beri bu mesleğin okulunu okumak istiyordum. Müzik öğretmenliği okumak istemem tamamen sadece müzik okuma isteğimden kaynaklanır. Yani bilinçli bir tercih değildi. Zira yönlendirici rolünü üstlenecek kimse yoktu. Okula girdiğimden beri öğretmen olmak istemedim.

Operayla üniversitede mi tanıştınız?

Niğde Üniversitesi’ne  başladığım zamanlar çok fazla olmasa da, ucundan-kıyısından bir klasik müzik dinleyicisi olmuştum. Radyomun frekansı her daim Radyo 3 kanalına ayarlıydı. Radyo bazen komple opera yayınları yapıyordu. Dinler ama hiçbir şey anlamazdım. Ancak yüreğimin şah damarlarına dokunan bir etkisi vardı operanın. Çıkan şarkıcıları taklit ederdim. Akabinde 2. sınıfta verdiğimiz bir konserde Azeri türküsü olan Aygızam türküsünü seslendirdikten sonra sesimin operatik olduğuna kanaat getirip opera şarkıcısı olmaya karar verdim. Yani sesimin keşfini kendim yaptım ve ondan sonra serüven başladı.

İlk hangi eseri izlemiştiniz? Sizi ilk olarak operaya hayran eden eser neydi?

İzlediğim ilk eser Mersin Operasının 2007 yılında sahnelediği Damdaki Kemancı müzikalidir. Müzik ve konu örgüsü olarak beni etkileyen bu güzel müzikali hâlen ara sıra dinlerim. Ancak beni opera hayran eden eser Giacomo Puccini’nin Tosca operasıdır. Ayrıca operaya ilk girdiğimde ilk o eserde görev almıştım, çok büyük etkisi vardır bende bu eserin.

Yaşadığınız en büyük mücadele ya da sıkıntı neydi?

(Gülümseyerek) Hayatımın hemen hemen her safhasında zorluklar yaşadım. İnsanın kendini gerçekleştirme yolunda verdiği mücadele en zor olanıdır. Ancak mücadele vermeden ve zorluk çekmeden de güzel olana ulaşılamıyor maalesef. Tabii ki istisnalar hariç… Bazıları şanslı doğarlar; ellerinin altındadır her şey. Diğerleri ise şanslarını kendileri yaratırlar; mücadele, azim ve büyük bir istekle. Galiba ben ikinci gruba ait oldum hep. Ama ne olursa olsun hayatımda yaşadığım her ana şükür ediyorum.

 

Aileniz Opera Sanatçısı olma macerasında size destek oldu mu? Tepkileri nasıldı?

Tabii ki ilk başta büyük tepkilerle karşılaştım. Çocuğunun müzik öğretmeni olacağını düşünen bir ailenin karşısına çıkıp da “Ben opera şarkıcısı olacağım” diyen birine verilecek en doğal tepkiyi verdiler aslında. Toplumun büyük bir çoğunluğu operadan habersizken böyle bir talep normal karşılanmazdı. Ancak daha sonraları işin bir heves olmadığını ve ciddiyetinin ölçüsünü görünce onlar da saygı duymaya başladılar ve en büyük destekçim oldular.

Kimlerle çalıştınız? Hayatınızın operayla ilgili dönüm noktası diyebileceğiniz bir isim verebilir misiniz?

Bir insanın minnet duygusunun gelişkin olması gerektiğinin kanaatindeyim. Yapılan iyilik ve yardımların karşısında o kişi ya da kişilere karşı minnet duygusu içerisinde olunması gerekir. Benim de bu hayatta minnet duyduğum ve her zaman dile getirdiğim insanlar vardır. Birincisi orkestra şefi İbrahim YAZICI’dır. Kendisi beni ilk keşfeden insandır. İkincisi Ankara Operası’nda solist olan mezzosoprano Oylun ERDAYI’dır. Ben 26 yaşımda ilk Oylun Erdayı’yla şan çalışmalarıma başladım. Müthiş entelektüel zekâsı olan ve mesleğinde de yetkin bir hocadır.

Bir diğer isim ise Şanlıurfa milletvekilimiz sayın Kasım GÜLPINAR’dır. Çalışkan, üretken ve girişken gençlere desteğini asla esirgemeyen Kasım Bey, yaşadığım bu süreci takip etmiş ve destekçim olmuştur. Ayrıca şu anda Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü olan dünyaca ünlü opera sanatçısı Tenor Murat KARAHAN da bu zorlu mücadelede gerek yurt içinde gerekse yurt dışında her başım sıkıştığında ve kendisinden yardım istediğimde hiçbir zaman taleplerimi geri çevirmeyip desteklerini sunmuştur. Unutmadan İtalya’da master yaparken iki yıl hocalığımı yapan çok değerli Soprano Monica COLONNA hanımefendiyi de sayayım.

Ve ailem, arkadaşlarım, dostlarım… Bu yolda bana destek veren herkese minnet borcum var.

İtalya’daki maceranızdan bahseder misiniz? Süreç nasıl gelişti?

Mesleğimizin en önemli ayağı şarkı söyleme tekniğidir. Bu konuda kendimi daha da geliştirmek adına yüksek lisans yapmaya karar verdim. Ancak yüksek lisansı yurt dışında yapmayı istiyordum ve bu kolay değildi. İlk yüksek lisans sınavı tecrübemi 2012 yılında Viyana’da yaşadım. Ancak tecrübesiz olduğumdan başarısız oldum. İkinci tecrübemi ise 2014 yılında İtalya’nın Perugia şehrinde yaşadım. Sağolsun arkadaşım soprano Pervin ÇAKAR’ın da yönlendirmesiyle yüksek lisans yapmak için başvurdum. Gidip sınava girdim ve okulu tam burslu olarak kazandım. Yalnız en büyük handikabım İtalyanca bilmememdi. Ancak üç ayda kursa gitmeden İtalyan dilini öğrendim ve iki yılda tezli yüksek lisans programımı bitirdim. Yani tamamen zorunluluktan gelişen güzel, verimli bir süreçti.

Orada kalmayı düşünmediniz mi?

Hayır, hiç düşünmedim. Zaten sadece eğitim için gitmiştim.

Sizce Türkiye’nin daha doğusunda yaşayan halka opera sevdirilebilir mi? Bu konuda neler yapılması gerekiyor sizce?

Sadece Türkiye’nin doğusunda değil, operanın her yerde yapılabileceğine ve doğru yöntemler izlendiğinde her yerde sevilebileceğine inanan biriyim. Yeter ki istensin ve reel sanatsal politikalarla bu adımlar atılsın…

Bana göre sanatçılar topumun en duyarlı bireyleri olmalıdırlar. İster popüler kültürde olsun, isterse canlı performans sanatçıları olsun; yeri geldiğinde topluma liderlik yapabilecek ve bu liderliklerini de en iyi şekilde yapabilecek donanıma sahip olmak zorundadırlar. Yani demem o ki opera sanatının gelişmesi için biz sanatçılar konser salonlarından ve opera evlerinden çıkıp halkın huzuruna çıkmalıyız. Ayrıca devletin bu konuda politikalar üretmesi ve yapılan projelere de destek vermesi önemlidir. Son zamanlarda Devlet Opera ve Balesi olarak bu yönde projeler yapmaktayız. Örneğin, Ankara Operası olarak Eğitim Konserleri projemizle okullara gidip çocuklara operayı anlatıyoruz. Ve çok güzel dönütler alıyoruz. Ayrıca turnelere gidip hiç gidilmemiş yerlere okullara ulaşıp opera sanatını anlatmaya çalışıyor konserler düzenliyoruz.

İçinden çıktığınız toplumla ilgili politik hassasiyetleriniz var mı? Bu konuda bir sorumluluk hissediyor musunuz?

Herkes gibi benimde politik hassasiyetlerim var tabii ki. Ancak bu hassasiyetlerimin önceliği sanattır. Sanatın politikadan ya da politikanın sanattan bağımsız olduğunu hiç düşünmedim. Sonuçta bireylerin, toplumların, ülkelerin bekası dünyada değişen politik rüzgâra göre belirlenir. Sanat üretiminde politikanın çok etkisi olmuştur. Besteciler, müzisyenler, ressamlar, tiyatrocular, şairler, yazarlar, heykeltıraşlar, sinema senaristleri sanatın her kesiminden insanlar yarattıkları eserlerde politik bir söylem geliştirmişlerdir. Zaten günümüz dünyasında apolitik olmak neredeyse imkânsızdır. Ancak çok önemli bir mesele vardır ki hangi görüşte inanışta olursanız olun diğerini ötelememenizdir. Çünkü ötelemeye maruz kalan üretemez ve ne kendine ne de bulunduğu topluma fayda sağlar. Bundan ötürü hoşgörülü olmanın, diğerine saygının insani erdemlerden olduğuna inanırım ve her zaman da hoşgörülü olmaya gayret gösteririm.

Geleceğe dair sanatla ilgili ve sanat dışı planlarınızı anlatır mısınız? Hedefleriniz neler?

Öncelikli planım gücümün yettiği kadar sahne üzerinde sanatımı icra etmek. Ancak bununla birlikte özellikle yerel yönetimlerde sanatın gelişmesi için bir sanat neferi olarak elimden gelen her şeyi yapmak isterim. Bu ülkenin daha çok sanata ve sanatçıya ihtiyacı var. Bir yerlerde yüreği sanat üretmek için çarpan, ancak imkânsızlıklardan dolayı bunu başaramayan insanlara elimden gelen yardımı sunmak adına devletin sanatla ilgili kurumlarında görev almak da hedeflerim arasında.

Ayrıca Şanlıurfa’da,  içerisinde opera ariaların,türkülerin ve şarkıların olduğu bir konser vermek istiyorum. Doğduğum şehirde böyle bir konser vermek benim için büyük bir onur olacaktır.(Röportaj : Aziz Budak)

urfa çağdaş urfa kırsalı röportaj sanatçı ibrahim turgut söyleşi tiyatro öğretmen
Reklam
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı