Advert
Advert

Allah'ın yarattıklarına merhamet etmeliyiz

Hayvanlara yaptığı projeler nedeniyle ismi iyilik meleğine çıkan İsmail-Nazif BAYRAKTAR Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Okul Psikolojik Danışmanı Yasemin Altın, hayvanseverler tarafından takdirle karşılanıyor. Altın. “Allah yarattıklarına merhamet etmemizi buyuruyor.”dedi.

Allah'ın yarattıklarına merhamet etmeliyiz
Allah'ın yarattıklarına merhamet etmeliyiz Admin
Advert

Gazetemiz Haber Müdürü Aziz Budak’a bir demeç veren İsmail-Nazif BAYRAKTAR Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Okul Psikolojik Danışmanı Yasemin Altın, “Ne yazık ki hayvanları birer yaratılmış, emanetimize verilmiş, nefes alan, tıpkı insanlar gibi hayat mücadelesi veren, korunmaya muhtaç canlar olarak görmüyor çoğunluk. Onların canlı olduğundan, acı çekebileceğinden bile bihaber. Kalbinde biraz merhamet, şefkat, iyiye ve güzele dair hisler bulunan hiçbir insan hayvana eziyet etmez.” Diye konuştu.

İşte Yasemin Altın ile yaptığımız o röportaj:

Kendinizi tanıtır mısınız?

Ben, İsmail-Nazif BAYRAKTAR Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Okul Psikolojik Danışmanıyım. 11 yıldır bu mesleği icra ediyorum. Adıyaman’ın Besni ilçesi Çakırhöyük Kasabasında doğdum, ilk orta ve lise eğitimimi burada tamamladım, Çukurova Üniversitesi PDR bölümünü bitirdim. 7,5 yıl ilk görev yerim olan Diyarbakır’da çalıştım. 4 yıldır Şanlıurfa’dayım.

Okuldaki faaliyetler hakkında bilgi verir misiniz?

2016 yılında okulumuzda gerçekleştirilen TUBİTAK Bilim Fuarı kapsamında;  hayvanlar ile ilgili projeleri gündeme getirdik. Bunlardan ilki; Şanlıurfa Hayvan Barınağı’na Karaköprü İlçesi’nde yer alan pansiyonlu okullarda artık olarak kalan yemeklerin ulaştırılmasıydı. Okul olarak ilk adımı attık ve barınağa düzenli bir şekilde yemek temini sağladık. İkinci proje olarak Orman ve Su İşleri Müdürlüğü’nün desteği ile 25 kuş yuvası temin edildi ve okul bahçesinde bulunan ağaçlara takıldı. Üçüncü proje “Okullar Hayvanların da Yuvası Olsun” projesiydi. Bu proje ile amaçlanan; her okulun bahçesine bir kedi evi ve köpek kulübesi yerleştirmek, bunları sokak hayvanlarının kullanımına hazır hale getirmek, okul öğrencilerinin bu kulübe ve evlere mama-su koyarak bilinçlenmelerini sağlamaktı; ancak bazı aksaklıklardan dolayı bu proje henüz hayata geçirilemedi, çalışmalarımız devam etmekte. Yine okul öğrencilerimiz ile projeler kapsamında sık sık hayvan barınağı ziyaretleri gerçekleştiriyoruz. Bu ziyaretlere gitmeden önce; öğrencilerimiz ve okul personeli olarak barınaktaki hayvanların ihtiyaç duyacakları mama, battaniye vs gibi ürünleri kendi aramızda topluyor, bu şekilde ziyaretlerimizi gerçekleştiriyoruz.

Hayvan sever biri olduğunuz biliniyor, bu konuda neler söylemek istersiniz?

                Büyüdüğüm evin altında, hayvanlarımız için ahır bulunuyordu. Bu sayede çok küçük yaştan itibaren birçok hayvanla yaşama imkânı buldum. Doğum yapmak üzere olan ineklerimizi, bizzat yerinde gözlemler, buzağı doğduğunda o ilk ayağa kalkma denemelerini sevinçle izlerdim. Sonra o buzağılarla sütkardeşliği yapar, oyunlar oynardım. Aynı şekilde keçilerimiz de vardı ve oğlaklarla birlikte uyuduğumu hatırlıyorum. Ördeklerimiz, tavuk ve horozlarımız, onların nice sevimli yavruları ile beraberdim ve tabi birçok kedim oldu. Hepsinin isimlerini hala hatırlarım ki zaten tüm hayvanlara mutlaka isim koyardım, onlarda zamanla bu isimlere alışırdı. Kedimle okula kadar birlikte giderdik örneğin, beni okul kapısına kadar getirir, sonra geri dönerdi. Böyle bir çocukluk yaşayınca, hayvanları sevmemek ya da onlara karşı duyarlı olmamak mümkün değil. Şuanda da evde bir tekir kedim var iki yaşında, sokakta çok kötü durumda bulup sahiplenmiştim. Bununla birlikte, her gün okulumun önündeki çöp kutularının kenarında beslenmelerine yardım ettiğim 15-20 sokak kedisi var.

Vatandaşların hayvanlara karşı davranışlarını nasıl buluyorsunuz?

                Bu soru benim oldukça kafa yorduğum, çoğunlukla üzüldüğüm, nedenini sonucunu, ne yapabilirim ya da ne yapılabilir diye sık sık sorduğum bir konu. Özellikle son zamanlarda gündeme maalesef hayvanlara yönelik kötü muamelerle ilgili haberler yansımakta. Burada dile getirip de kendimi ya da duyarlı insanları yeniden üzmek istemiyorum. Her bir haberde yüreğimin nasıl titrediğini, öfke ve çaresizlik hissi ile nasıl dolduğunu kelimelere dökmem mümkün değil. Ne yazık ki hayvanları birer yaratılmış, emanetimize verilmiş, nefes alan, tıpkı insanlar gibi hayat mücadelesi veren, korunmaya muhtaç canlar olarak görmüyor çoğunluk. Onların canlı olduğundan, acı çekebileceğinden bile bihaber. Kalbinde biraz merhamet, şefkat, iyiye ve güzele dair hisler bulunan hiçbir insan hayvana eziyet etmez. Yardımcı olmasa da yaşamlarına negatif anlamda müdahale etmez. Toplumun temel yapı taşı aile diyoruz her zaman ve ilk 6 yaşın kişilik gelişimdeki öneminden bahsediyoruz. İşte tam da bu 0-6 yaş arasındaki anne baba tutumu sonrasında kişide yaratılmış tüm canlılara karşı sevgi ya da sevgisizlik tohumları ekiliyor. Hayvanları sevmeyen ve eziyet eden insanlara bakın, kişiliklerinde mutlaka insanlara karşı bir öfke, şiddet eğilimi, mala ve cana zarar verme gibi olumsuz durumlar var. Yapılan birçok bilimsel araştırma artık kanıtladı ki; insana taciz, tecavüz, eziyet, şiddet gibi durumları oluşturan insanların mutlaka hayvanlara eziyet ettiği görülmekte.

Sokak hayvanları için neler yapılmalı?

                Birçok küçük ama etkili şey yapılabilir. Çok ciddi bir maddi imkâna da gerek yok. İhtiyacımız olan tek şey; şefkat, merhamet ve sevgi ile atan bir kalp. Evlerde çöplerimizi mutlaka ayrı ayrı çöp kovalarına koymalıyız. Geri dönüşüme gidecek atıklar ayrı bir kutuda, yiyecekler ayrı, ambalaj ya da kesici ve geri dönüşümü olmayan atıklar ise başka bir kutuda toplanmalı. Yemekler bu şekilde ayrıldıktan sonra, çöp kutularının yanlarına, çevreyi kirletmeyecek bir şekilde, çok sıkı bağlanmadan, hayvanların kolaylıkla açarak yiyebilecekleri şekilde bırakılmalı. Yaz ve kış hayvanlar için en zor geçen mevsimler. Özellikle bu dönemlerde her bina evinin ya da bahçesinin duvar kenarına bir kap mama ve su koymalı. Sokakta yaralı ya da yardıma muhtaç bir hayvan görüldüğünde, yüz çevirmek yerine, belediyelerin beyaz masa birimleri ya da 153 aranmalı, o birimlerden insanlar gelene kadar da hayvanın başında beklenmeli ve güvenli bir yere alınmalı. Hayvan barınakları sık sık ziyaret edilmeli. Orda yaşayan canlara umut olunmalı. Okullarımızda hayvan sevgisini aşılatacak verimli, etkili ve güzel projeler üretilmeli. Öğrencilerin hayatın içinde mutlaka hayvana ve bitkiye de dokunduğu, nezih bir alan yaratılmalı. Özellikle sosyal medya üzerinden hayvanlara yardımda bulunan kişi ve kuruluşlar var, onlara çok cüzi bile olsa maddi destek sunulabilir. Evleri uygun olan aileler, özellikle çocukları da varsa, bence mutlaka bir hayvan sahiplenmeliler. Yine birçok bilimsel araştırma bize gösteriyor ki; evde bir hayvan dostu ile büyüyen çocuklar yetişkin olduklarında çok daha olumlu bir karakter yapısına sahip oluyor. İnsanlar, çocuklarını bence bu kadar güzel bir imkândan mahrum etmemeli. Belediyelerin çok güzel bir uygulaması var; parklara hayvanlar için mama-su kapları yerleştiriyorlar. Bu kaplara zarar verilmemeli, aksine içine su ve mama eklenmeli. Kış mevsiminde özellikle kediler, soğuktan korunmak için arabaların motor kısmına ya da tekerlek kenarlarına kıvrılıp uyumaktalar. Sabahları araç sahipleri, motoru çalıştırıp hareket etmeden önce mutlaka kaputa vurmalılardır. Petshoplardan hayvan alınmamalı; ki hayvan yani yaratılan hiçbir canlının para ile satın alınması ya da satılması fikri bana hiçbir zaman doğru gelmedi. Allah’ın yarattığı bir kedi, kuş ya da köpeği, yakalayıp ya da suni yollarla üretip, kafese koyup, üzerine de fiyat etiketi yapıştırmak bana hiç insani gelmiyor. Hayvanat bahçelerine de karşıyım. Biliyor musunuz çok önceden Avrupalılar insanat bahçeleri kurmuşlardır. Burada, Afrika’dan getirdikleri siyahî insanları sergiliyorlardı. Tıpkı şuan hayvanat bahçelerine gittikleri gibi insanlar para ile bilet alıp, bu insanat bahçesine giderek insanları seyrediyorlardı. Neyse ki insana bu zülüm ortadan kalktı, hayvana yapılan da birebir aynı zülümdür. Ben bir iki dakika görüp:” Ay ne tatlı şey.” diyip geçicem diye, bir kaplan yavrusu annesinden kopartılıp da kilometrelerce uzaktaki bir memlekette kafese tıkılmamalı. Görmem, bu kadar basit. Belgeseller bence yeterli. Aynı şey aquaparklar için de geçerli, bu parklarda yaşatılan ve insanlara eğlensinler diye seyrettirilen yunuslar nasıl ölüyorlar biliyor musunuz? Havuzun içindeyken yunuslar iletişim kurmak için ses dalgaları yayıyorlar. Bu ses dalgaları havuzun fayanslarına değerek tekrar kendilerine ulaşıyor, bu yanlış iletişime anlam veremeyen yunuslarda kendi kafalarını fayanslara vurarak intihar ediyorlar. Bunun gibi nice olumsuz örnek sayabilirim. Bunların sebebi ne? İnsanın kendi dışında nefes alan diğer canlıları, sanki tamamen kendi hizmeti için yaratılmış olarak görmesi, kendini üstün tutup bu canları hor görmesi. Bu ne Allah’ın ne de vicdanı olan insanların hoş göreceği bir tutum değil.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

                İnsanlar dini vecibeleri gereği, imkanları dahilinde Kabe’yi ziyarete gidiyorlar. Neden? Hem Allah’ın emri hem de Peygamber ile bir temas kurmak istiyorlar. Çok güzel. Peygamber Efendimiz, kuşu ölen bir çocuğa baş sağlığına gitmiştir, yolda ölü bir köpek gördüğünde üzülmüş ve dişlerinin ne kadar güzel olduğunu dile getirmiştir. Sahabelerden biri, sırf üzerinde uyuyan kediyi rahatsız etmemek için elbisesini keserek ayağa kalkma lütfünü göstermiştir. Allah yarattıklarına merhamet etmemizi buyuruyor. Kısacası; yaratılanı sevmekle başlar her şey. Yunus Emre ‘nin dediği gibi; “Bir kez gönül yıktın is, bu kıldığın namaz değil.” Yani kırılan bir kalbi tamir etmek namaz kılmaktan daha evladır ya da kul hakkına girdikten sonra yapılan hiçbir ibadetin Allah katında değeri yoktur. Gönül sadece insanda bulunmuyor, hayvanların da gönlü var ve bu uyarılar onlar için de geçerli. Peygamberimizin mezarını ziyaret etmek güzel; ama önemli olan bence onun felsefesi ve düşüncelerini hayata geçirerek yaşamak. O hayvana ve tüm yaratılmışlara değer verirdi ve verilmesini buyururdu. Dini vecibelerine oldukça dikkat eden Şanlıurfa halkının bu perspektiften baktığına ve bakacağına gönülden inanıyorum. Hem bu dünyamız hem de ölüp gittikten sonra yaşayacaklarımız için lütfen; tüm yaratılmışlara; ses, soluk, el, yardım, kol kanat olalım.

Bu konuda vatandaşları aydınlattığınız için teşekkür ederiz.

Benimle röportaj yaparak, bir nebze de olsa hayvanların sesi olmama vesile olduğunuz için gazetenize çok teşekkür ederim. (Aziz Budak –  Fatma Keber / Urfa Çağdaş)

urfa çağdaş şanlıurfa ismail Nazif Bayraktar Teknik anadolu lisesi Danışman Yasemin Altın hayvansever Allah yaratıkları hayvanlarla yaşama mama - su -yem beslenme
Reklam
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Şanlıurfa 2. sırada
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı
TÜİK, Yurt içinde 17 milyon kişi seyahate çıktı