Bu yazımda uzunca bir süreden beri yazmak istediğim, ancak gündemin sürekli değişmesi ve yazacağım konunun önüne geçmesinden dolayı, ertelediğim bir konuyu kaleme almak istedim.

 Bilindiği üzere yanı başımızdaki savaş, 6 yıldan bu yana devam ediyor. Bu kadar uzun süren ve daha da uzun süreceğe benzeyen savaşın faturası doğal olarak yüksek oldu ve daha da yüksek olacağa benziyor. Savaşın Suriye’deki boyutu ve rakamları hakkında her kafadan bir ses çıksa da, sonuç itibariyle insanların öldüğü, yerlerinden-yurtlarından olduğu tüm gerçekliğiyle orta yerde duruyor.

 Suriye’de savaş ne zaman biter, bunun kestirmek mümkün değil elbette. Ama tarihte  egemen güçlerin cetvel ile çizdiği sınırların, eskisi gibi olmayacağı yönündeki ibareler çok güçlü bir şekilde orta yerde duruyor. Suriye’deki savaş, egemen güçlerin bir deney, bir laboratuar alanına dönüşürken, Türkiye’ye etkileri ise her geçen gün daha ağır hissediliyor.

 Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri olmak üzere kimine göre 3 milyon, kimine göre ise 3 milyon 500 bin Suriyeli’nin bulunduğu Türkiye’de, en azından vatandaşlar tarafından o kucaklayıcı ve ensar olma haline eskisi kadar görmek mümkün olmadığı kadar, rahatsızlıklarında her geçen gün arttığını görüyoruz.

 Sokaktaki vatandaş, bazı yetkililerin yaptığı açıklamaları, rahatsızlıklarına kaynak olarak gösteriyor. Bunlara uzunca bir süre önce Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç ve Şanlıurfa Valisi Güngör Azim Tuna’nın açıklamalarını da hatırlatıp örnekliyorlar.

 Sanırım yılın ilk aylarıydı, Türkiye’de yaşayan Suriyeli sığınmacılar için geniş çaplı bir rapor hazırlamak için Gaziantep'e giden Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, bir açıklama yapmıştı. Peki; Malkoç basına yansıyan açıklamasında ne demişti; ‘Birleşmiş Milletler istatistiğine göre başka ülkelere göç edenlerin yüzde 80'i, o ülkeye yerleşiyor. Türkiye'de yaşayan yaklaşık 3 milyon Suriyeli misafirimizin yüzde 80'i kalacak gibi görünüyor.’

 En çok Suriyeli’nin bulunduğu kentlerin başında gelen Şanlıurfa’nın Valisi Güngör Azim Tuna'da, Malkoç’un açıklamalarından yaklaşık bir ay sonra, ‘Suriyeli iş insanlarının yatırım sürecinde karşılaştığı sorunlar ve Şanlıurfa'nın Suriyeli yatırımcıya sunduğu fırsatlar’ konulu panelde Suriyeli işadamlarına yatırım çağrısında bulunmuştu.

 Bu açıklamalara baktığımızda yatırım yapmak isteyenlerin onlarca prosedüre tabi tutulması, işsizliğin, sosyal yardım alan kişi sayısının veya bir sosyal yardım alamayan kişi sayısının, eğitimden sağlığa, birçok alanda sıkıntı yaşayan ülke insanı, Suriyelilerin eğitimden sağlığa, vergi muafiyetinden, kolay işyeri açmaya kadar her türlü imkan sunulmasını hoş karşılamadığını ve bundan rahatsız olduğunu anlamak güç olmasa gerek. Yeter ki sokağın sesine objektif bir şekilde kulak verilsin.

1500 ÖRGÜT ÜYESİ YERLEŞTİRİLMİŞ

 Bu arada Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Dicle Üniversitesi'nde FETÖ/PDY terör örgütü yapılanmasına ilişkin yürüttüğü soruşturma kapsamında, hazırlanan iddianamede, terör örgütü yapılanmasının 1500 kadar örgüt üyesini Dicle Üniversitesi'ne yerleştirdiğini belirtiyor.

 Savcılık, ayrıca PKK faaliyetlerine karşı bir araya geldiklerini söyleyen örgütün kemik kadrosunun, bu yolla yaptıkları gayri meşru eylem ve yapılanmayı haklı göstermeye çalıştıklarını, Rektör Ayşegül Jale Saraç'ın akıl hocasının şüphelilerden Sabri Eyigün olduğu, örgütten ayrılmak isteyenlere ise çeşitli yollardan mobbing uygulandığını ve de milyonlarca liranın örgüte aktarıldığı yer alıyor.

Türkiye’nin en önemli üniversitelerinden biri olan Dicle Üniversitesi, bu yapılanma yüzünden asli görevinden çok çok uzaklaştığı gibi, çok çok da gerilere gitti.

Terör örgütü, üniversiteyi resmen ele geçirmiş ve çiftliğine çevirmiş. Şimdi ki yönetimin işi gerçekten çok zor… Hem bu örgütün kırıntılarını temizlemeye çalışacak, hem üniversiteyi rant kapısı olarak görülmesinden kurtaracak, hem de Dicle Üniversitesi’nin kaybettiği yılları kapatmasına çalışacak.

Sevgiyle kalın.